Hayal gücü ve yaratıcılık, bilgiden daha önemlidir. Bilginin sınırı var, ama hayal gücü tüm evreni kucaklar...
A. Einstein

29 Temmuz 2010 Perşembe

Bugünler Hep Anne- Kız Günü




Oğlumu salı günü dedesi ve halasıyla Samsun'a gönderdik. Baktı ki bizde tatile gitme olasılığı gittikçe azalıyor, o da ne yapsın kaçtı kurtardı kendisini :) İki gündür de denize gidiyor.
Genellikle gittiğimiz her yere kabile halinde gittiğimizden, eğer sadece oğlumla veya kızımla kaldığımızda o gün anne- oğul günü veya, anne- kız günü olur. Özellikle o zamanlarda onların isteklerini daha fazla yerine getirmeye çalışırım. Aynı şekilde, baba- oğul ve baba- kız günü de yaparız.
Kızıma daha önce burada anlattığım kitabı aldığımda, tatilde yapacağımıza söz vermiştim. İşte şimdi sözümü tutmanın zamanı geldi. Çünkü bugünlerde sürekli anne- kız günü...
Kızım el işlerine çok meraklı ve hevesli. Bildiğim herşeyi ona öğretmek istiyorum ama tek sorun, o solak. Solak olduğu için de örgü ve dikiş konusunda birşeyler gösterirken çok zorlanıyorum.
Lara, kitaba uzun uzun baktıktan sonra, kitaptaki keçe kalplerden yapmak istediğini söyledi. Evde keçe yoktu, daha önce temizlik bezinden kedicik yapmıştık ama bu sefer onu kullanmak istemedim. Evde şöyle bir dolaşınca, eşimin giymediği t-shirtünü gözüme kestirdim. Önce kollarını uçurduk, sonra da yakasını :) İpleri karıştırdık, en beğendiklerimizi seçtik. Sonra kızıma iğne ardı şeklinde dikmeyi gösterdim. Önce yapamayacağını sandı istemedi ama deneyince ve yapabildiğini görünce çok sevindi. Arada yamuk yumuk yapsada, devam etti. Ta ki televizyonda, bu şarkı çıkana kadar. Kendini durduramadı ve ortaya çıkıp dans etmeye başladı :) Sonuç olarak da yarım kalan işleriben tamamladım... İçine elyaf doldurma kısmında yine bana katıldı, hakkını yemeyeyim :) Nereye asacağımıza daha karar vermedik. Belki üçünü bir arada, belki tek tek kullanır, bilemiyorum. Kurdele dikilecek ve asılacaklar.
Bugünlerde böyle üç kalp kaldık... Seni özledim oğlum...



Benim küçük perim, böyle dikiş dikiyor anneannesi. Ben öğrenemedim ama galiba torunun dikiş dikmeyi de öğrenecek :)

Not: Şarkıya link vermemişim, ekledim :)

21 Temmuz 2010 Çarşamba

İki Hafta Sonu İki Vukuat



Yaz geldi, havalar ısındı, artık evde durulmuyor. Tatile çıkıp çıkamayacağımız da henüz belirsizliğini koruduğundan, her bulduğumuz fırsatta atıyoruz kendimizi dışarı. Allahtan ki İstanbul bu anlamda çok zengin. Gezilecek görülecek o kadar çok yer var ki...
Önceki hafta sonu Büyük Ada'ya gidelim dedik ve attık kendimizi dışarı. Ada vapurunu son anda yakaladık. Daha sonra üst katta açık havada bulduğumuz ilk yerlere oturduk. Çocuklar da vapurda gezmeye başladılar. Halaları gelmişti Samsun'dan, o da onların fotoğraflarını çekiyordu. Daha sonra vapurun arka tarafına manzaralı bir yere geçtik. Tabi benim kurtlu oğlum yine oturamadı yerinde. "Hala yerimi tut" deyip gitti. O sırada vapur yavaşlamış, Heybeliada iskelesine yanaşıyordu. Burada yolcu indirip Büyükada'ya geçecekti. Benim sevgili oğlum geldiğimizi sanıp, inmiş vapurdan. Eşim de kızımla beraber kenardan bakıyorlarmış. Derken vapur hareket edip uzaklaşmaya başlayınca, iskeleden deli gibi iki kolunu açmış sallayarak "Babaa" diye bağıran bir çocuk görmüşler. Tabi ki bu benim yaramaz oğlum Volkan'dan başkası değil. (Çok manidar; şu anda Sezen Aksu "Ada Vapuru Yandan Çarklı" diyor bana...:) Eşim hemen kaptan köşküne çıkıp, kaptanın iskeledeki görevlilere bilgi vermesini sağladı. Başta almamıza karşı çıksam da, yanında cep telefonu olduğu için sevindim. Önce yanında olmadığını düşünmüştüm. Çünkü hiç şarjı dolu olmaz veya yanında olsa bile bana taşıttırır :) Neyse ki arayıp ulaşabildik bu sefer ona. "Bekle, seni almaya geleceğiz" dedik. Daha sonra görevliye vermesini istedik telefonu. Bizim gidip gelmemiz daha çok zaman kaybettireceği için, görevliden Volkan'ı, bir sonraki Büyük Ada vapuruna bindirmesini rica ettik. Bir saat sonra Volkan sallana sallana ve de sırıtarak yanımıza geliyordu. Aslında hiç endişelenmedim. Çok hareketli bir çocuk olduğu için, daha önce defalarca markette kaybolmuş, kendi kendine danışmaya gidip anons ettirmişti :) Biz de her seferinde bu kesin bizimki diye gittiğimiz danışma bölümünün içinde Volkan'ı dans ederken bulmuştuk :)
"Korktun mu?" diye sorduğumda, "hayır, beni gelip alacağınızı biliyordum" dedi. Ada gezimizin geri kalanı çok güzeldi. Faytonla gezdik, güzel yerler görüp fotoğraflar çektik. Balık yedik. Bir de Adalarspor'un şampiyonluk sevincine şahit olduk. 2. Amatör kümeden 1. Amatör kümeye çıkmış kendileri, tebrik ediyoruz...

Vapurla adaya giderken. Kadro tam...

Heybeliada'dan, Büyükada'ya tek başına gelen oğlum.

Fotoğraf çekinirken bile didişen, Tom ve Jerry.

Neye küstüğünü unuttuğum prensesim. Fotoğraf ilginç ama...

Balığın üzerine bol köpüklü kahve...

Sokaklar onlara kalmış, istedikleri gibi yayılıyorlar :)

Kasabın önünde kedi bekliyor, bu görüntülere artık pek rastlanmıyor.

Adada günbatımı ve martılar...

Adalarspor şampiyonluğunu kutluyor.

Ada macerasının sonu. Eve dönüş...

Geçen hafta sonu da Beşiktaş'taki Yıldız Parkı'na gittik. Burası çok eski bir park olmasının yanında çok bakımlı ve güzel. Sıcaktan bunaldığımız zamanlarda, koyu gölgelikleriyle bizi serinletsin diye, tercih ettiğimiz bir yerdir. Neyse efendim, yanımıza yiyeceklerimizi, çocuklar eğlensin diye bisikletlerini ve scooterlarını aldık. Kızım yandaki yardımcı tekerleklerini çıkarttırdı babasına. "Artık iki tekerlekle sürmeyi öğrenmem lazım" dedi bilmiş bir edayla... Oğlumun yepyeni bisikletini apartmanın içinden çalmışlardı. O da mahallenin bisikletçisinde gördüğü, ve scooter sandığı, ama bizim ne olduğuna hala karar veremediğimiz şeyi aldı. Hatta onu almak uğruna, psp için biriktirdiği parasından harcadı :) Aslında deneyince gördük ki gerçekten kullanması çok zevkliymiş :) Evet biz bile denedik :)
Çok güzel yerler vardı. Yine fotoğraflar çektik. Yemeklerimizi yedik. Çocuklar birkaç ağaca tırmandı ve dönüş vakti geldi. Arabaya doğru giderken, benim sabırsız oğlum yine bizden önce yola fırladı. Zaten sürekli "bu yokuştan aşağıya ne güzel gidilir" deyip duruyordu ki, biz "hayır oradan değil" diyene kadar yokuştan bıraktı kendini scooterıyla... Gözden kaybettiğimiz için arabayla aramaya karar verdik. Tam O'nun indiği yokuşun başına gelmiştik ki, başında bir güvenlik görevlisiyle köşede oturuyor, bize gülümsüyordu. Hadi gel dediğimde, güvenlik görevlisi bana "fena yaralanmış" dedi. Yanına gittiğimde gördüm ki, dizi çok kötü sıyrılmıştı. Biraz da omzu... Hemen arabaya binip, bir eczanede pansuman yaptırdık.
Ama çok zevkliydi diyor, hala :) Aşağıya doğru inmeye başlamış ve çok hızlanmış, duramamış. Bir de düşerken "her yer ne kadar bulanık görünüyor diye düşünüyordum" diyor :) Üstelik o hızda düşerken şarkı da söylüyormuş, everybody dance now :) Sadece sıyrıklarla atlattığı için şanslıyız. Karşıdan araba da gelebilirdi... Allah'ım sen oğluma akıl fikir ver, bize de sabır...

Yıldız Parkı, oğlum ve scooteri...

Çiçek sevgisi :)

Şunun güzelliğine bakın. Bir süre headerim olacak kendisi.

Oğlumun deyimiyle, zengin ördekler :) Gölün üzerinde evleri varmış :)

Ahenk...
Ağaca tırmanma çalışmaları.





Keşke denemeyle kalsaydı :( Halası da görünmüş :)
Moralleri düzeltmek için, yaralı yaralı gidilen Cevahir AVM'deki Atlantis Eğlence Merkezi.

Hızlı şoför :)

Not 1: Volkan, Ağustosta 11 yaşına giriyor. Lara, 6 yaşında.
Not 2: Buraya kadar sabırla okumayı başardıysanız, bir tebriği hak ettiniz.

18 Temmuz 2010 Pazar

Kabartmalı Ekmeklik ve Tepsi



Bu ekmekliği yaparken yaşamadığım aksilik kalmadı neredeyse. Salı günü mü başladım bilmiyorum ki :) Önce iki kat boyadım ve boyam bitti. Boyamı aldım ama bu sefer de Ece Aymer'in sitesine rastladım. Tabi benim aklımdaki ekmekliği beğenmedim o güzel çalışmaları görünce. Bu sefer de dekopaj resmi aramaya başladım. İnternetten bazı resimler buluyordum ama hiçbiri Ece Hanım'ın kullandıkları gibi değildi. Daha sonra sevgili Çilek bana bazı resimler gönderdi fakat onların çözünürlüğü iyi olmadığı için kullanamadım. Sadece gönderdiği tek tek olan objeleri bendekilerle beraber, yanlarda kullandım. Yanlız bunları çıkartırken eşim ince kağıda çıkardığından yine beklemek zorunda kaldım. Üst kapağında yine Ece Hanım'ın sitesinde paylaştığı dekopaj resimlerinden birini kullandım. Hamurla kabartma tekniği yapmaya çalıştım. Fakat hamuru light değil de klasik aldığımdan, kapak epey ağır oldu :) En sonunda sıra verniklemeye geldi, onda da istediğim marka mat sprey verniği bulamadım :(

Yaparken Ece Hanım'ın sayfasını kaç kere baştan sona okudum bilmiyorum. Fakat basit gibi görünse de bir çok ayrıntısı var. Ben bakarak bu kadar yapabildim.


Bazı hataları var, biliyorum ama yine de sevdim ekmekliğimi. Bu çalışmadan o kadar zevk aldım ki, artık herşeyi kabartma yapmak istiyorum :)
Nasıl yapıldığını anlatabilirim ama sevgili Ece bunu çok güzel anlatmış blogunda ve zaman zaman da tekrarlıyor. İyi ki rastlamışım bu bloga çünkü yaptığı farklı çalışmalarla ufkumu genişletti. Ece Hanım'a da haber verip, O'nun fikirlerini de almak istiyorum. Yorumlarınızı ve eleştirilerinizi esirgemezseniz çok sevinirim Ece Hanım :)

O kadar bekledim ki bunu yayınlamayı, görmemişin ekmekliği olmuş gibi, sağını solunu, her yerden fotoğrafladım :) Zaten eşim de sürekli "kullanabilecek miyiz biz bu ekmekliği" diye soruyordu. Haksız da sayılmaz, utanarak söylüyorum, tam bir senede bitti :I Ekmekliği yerine götürürken, "aslında bunu törenle kullanıma açmalıydık" diyerek, bana takılmayı da ihmal etmedi :)

Kızımın da eli değmeden olmazdı. Neyse ki kapağın arka kısmını boyamaya razı oldu :)

Tepsiye gelince, bu plastik bir tepsi. Daha önce üzerinde çiçekler vardı fakat zamanla çıktı. Ekmekliğe dekopaj uygulaması yapmadan önce bir deneme yapmak istedim. İyiki de deneme yapmışım. Çünkü resmi yapıştırırken yamuk oldu, hava kabarcığı kaldı... Çok önemli bir obje olmadığı için bunu göze almıştım zaten. Sonrasında elimden geldiği kadar düzeltmeye çalıştım.

Kenarlardaki desenleri ise, fırçanın tersiyle yaptım. Yine mat sprey vernikle vernikledim. Aslında yat vernikle verniklesem daha sağlam olurdu ama yat verniği uygulamayı beceremiyorum. Beceremediğim için de sevmiyorum. Bir de açık renk objeleri sarartıyor diye biliyorum.

Ekmekliğimde fincanlı dekoppaj kağıdını kullanacağımı bilseydim, tepsiye de aynısını uygulardım. Böylece takım olurdu. Kısmet değilmiş...


Yazımı sevgili Ece Hanım'a teşekkür ederek bitirmek istiyorum. Kendisi bunu iş olarak yaptığı halde, bildiklerini paylaşmaktan çekinmiyor. Bunları paylaşırken gösterdiği pozitif kişiliği de cabası. O her zaman bloguna bizi sevdiğini yazıyor. Ben de sizi seviyorum Ece Aymer.

15 Temmuz 2010 Perşembe

Çilekli Çerçeve ve Puanlı Kalemlik

Yeğenim de bu sene kızım gibi birinci sınıfa başlayacak. Ben de rafında veya masasında kullanması için O'na, çerçeve ve kalemlik yaptım.

Önce zemini kapatmak için, iki-üç kat boyadım. Kalemliğin zeminini kapatmam biraz zor oldu. Daha sonra, kalemliğin üzerindeki noktaları stencel ile, çerçevenin üzerindekileri ise fırçanın arkasıyla yaptım. Çerçeveye kestiğim resimleri yapıştırıp, kenarına silikonla dantel yapıştırdım. Kalemlik için de, danteli misinalı lastiğe geçirdim.


Odası kırmızı beyaz olduğu için, odasına uygun renkleri kullandım. Ama zaten kırmızı ve beyaz birbirine çok yakışıyor. Daha önce de resimde görülen dalları ve taşları boyamıştım odası için. Buradan bakabilirisiniz.


Yade'ye yaptığım çerçeveyi gören kızım, "bana niye yapmıyorsun" diye sitem etti. Ardından da oğlum "bir çerçeve de ben istiyorum" dedi. Şimdi Onlar'a da yapmam gerekiyor. Zaten yapana kadar beni rahat bırakmayacakları kesin :)

14 Temmuz 2010 Çarşamba

Hayvan Hakları



Türkiye'nin neresinde olursanız olun, kötü koşullarda tutulan veya dayak yiyen bir hayvan gördüğünüzde 0212 251 6325 veya 0535 291 8064 numaralı Istanbul Barosu Hayvan Hakları Komisyonu'na ulaşın. Komisyon ihbarları değerlendirip yasal işlem başlatacaktır !!!
Burada...


Bu bilgiyi arkadaşım Facebook'ta paylaşmıştı. Ben de sizlerle paylaşmak istedim. Hiçbir canlı şiddete maruz kalmamalı...


Resimler buradan.

12 Temmuz 2010 Pazartesi

Herşey "burda" başladı :)



O benim birtanem. Çünkü blog arkadaşlarımdan ilk O'nunla konuştum. Kızımın kulağına oyun hamuru soktuğunu öğrenince telefon numarasını verip benimkini istemişti :) İlk konuşmamızda, O bıcır bıcır, bense tutuktum :) Bu konularda çok iyi değilim malesef. Gülen'e de söylediğim gibi, eğer O ilk adımı atmasaydı ben tanışmak için bir teşebbüste bulunmazdım sanırım. Oysa, uzun zamandır yazılarını inatla okuyup, takip ediyordum. Telefonda konuşmaya başlamamızdan itibaren bağımlılık yapıyor. Konuşamadığımızda özlüyorum. Konuştuktan sonra da kendimi çok iyi hissediyorum. Gülen bana iyi geliyor, orası kesin :)
Çok renkli bir kişiliği var. O'nunla kesinlikle sıkılamazsınız. Konuşur ama, konuşmanız bitince, aslında hangi konudan konuşmaya başladığınızı hatırlayamazsınız. Çünkü bir konunun arasına 3-5 konu daha sıkıştırır :) Çok esprili, ben özellikle kendi skarlıklarıyla ilgili anlattıklarına çok gülüyorum. Kendisiyle o kadar barışık ki... En dayanamadığım da annesinden bahsederken sesinin titremesi, çok üzülüyorum o zaman :( Gülen ile sadece telefonda konuşuyoruz ama sanki O'nu yıllardır tanıyormuşum gibi hissediyorum. Birgün gerçekten tanışacağımıza, birbirimize sarılacağımıza inanıyorum ve "seni çok seviyorum Gülen". Zaten benim çevremdeki herkes seni biliyor. Gülen dediğimde başka açıklama yapmama gerek kalmıyor :)
Geçenlerde konuşurken "perim sana kitap göndereyim mi?" diye sordu. Ben de hiç gevelemeden ve de utanmadan "göndeeer" dedim :) Gazeteden kendisine dikiş kitabı alırken, yanındaki örgü kitabını da bana göndermeyi düşünmüş. Fakat yetinmeyip, yanında da bir sürü ciciler göndermiş.


Kargom kapıya gelince, sadece kitap olmadığını hemen anladım. Merakla hemen açtım. Dolu dolu bir paket karşımda... Bu çilekli çantaya da bayıldım, çok şirin. Arkadaşım yine duyarlılığını göstermiş. Haklı ama, naylon poşet kullanmak yerine, herkes yanında bir çilek taşısın :) Bitmedi daha, aşağıdaki güzel hediyeleri de bana göndermiş.



Bu mavi keçeden yapılmış, kuş anahtarlığın da anlamı büyük. Mavi Kuş Derneği için çok güzel çalışmalar yapıyorlar. Ben de yaptıklarımı gönderip, küçük bir katkıda bulunmaya çalışmıştım.

Mavi Kuş Derneği'nin kitap ayracı ve magnetini de göndermiş Gülen'im. Magnet buzdolabımın üzerinde yerini aldı. Kitap ayracım da burda kitabımın arasında :)

Yetmemiş bir de elindeki hobi ve örgü dergilerini de göndermiş. Ben bayılıyorum bu dergilere. Benimkilerin yanında yerlerini aldı onlar da.
İşte bu yazıyı yazmama sebep olan şey "burda" :) Bütün bunlar bana bu kitap yüzünden geldi. Bir de telefonda, " daha çok şey göndermek isterdim" demez mi? Canım benim, asıl sen bana hediyesin bilmiyorsun...


Sevgisini bu kadar net ve güzel ifade eden başka birini daha tanımadım. Ben de seni çok seviyorum canım. Hepsi için ve herşey için teşekkür ederim sana. Utandırdın beni...
Bu ciciler bana daha önce geldi ama araya hafta sonu girip de biz gezmelere gidince, bu güne kaldı.


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...