Hayal gücü ve yaratıcılık, bilgiden daha önemlidir. Bilginin sınırı var, ama hayal gücü tüm evreni kucaklar...
A. Einstein

25 Kasım 2010 Perşembe

Şeker Pembe Bere-Babet Takımı ve Hediye Paketi

Bu şeker pembesi bere ve babet takımını bir minişe hediye olarak ördüm. Kendisine hediye ettiğimde henüz annesinin karnında idi. Sanırım artık dünyaya gelmiş ve önümüzdeki soğuk havalarda kullanacak hale gelmiştir. 

Bu berenin anlatımını daha önce anlattığı buradaki yazımda bulabilirsiniz.

Babetler ise tamemen uyduruk. Çok güzel bebek patikleri ören arkadaşlar var. Sakın benimkilere bakıp gülmesinler :) Elimden bu kadarı geldi.

Beredeki çiçeği dikerken altına, yakma çiçeklerde kullandığım dairelerden koydum.
Hediye paketimin de özel olmasını istedim. Eşime çıkarttırdığım dekopaj kağıdı vardı evde. Boyutu biraz büyük çıkarttırdığı için, kullanamamıştım. Hediye paketlemek için güzel bir fikir olduğunu düşündüm. Bittiğinde de yanılmadığımı anladım. Yapımı çok kolay ama açıklaması aşağıda.

  1. Önce kağıdı nereden yapıştıracağımı ayarladım.
  2. Sonra rulo yapıp yapıştırdım.
  3. Elde ettiğim rulonun yanlarından hafifçe bastırıp yassı hale getirdim.
  4. Daha sonra da açıkta kalan kısımları sırayla içe doğru kıvırıp yapıştırdım. Bir kenarı yaptıktan sonra, hediyemi ve notumu içine yerleştirip, diğer kenarı da kıvırdım.


 En son olarak da rafya ve çiçekle süsleyip sahibine gönderdim. Aslında elimde organze kurdele olsaydı onu kullanacaktım, ama yoktu.
Aslında bu takımı geçen sene, kızımın anaokulunda bebek bekleyen bir öğretmenine örmüştüm.  Taslak olarak kaydedip unutmuşum.
Daha sonra çok beğendiğini belirten bir not aldım kendisinden. Bu da beni çok mutlu etti.

Bu aralar bir tembelliktir gidiyor, hadi hayırlısı. Her sabah, bir takım planlarla kalkıyorum yataktan ama gün bittiğinde, planlarımın sadece düşüncede kaldığını fark ediyorum. Üzülüyorum. Birileri beni okuyup üflesin, belki iyi gelir :) Anneeeee... :)


24 Kasım 2010 Çarşamba

24.Kasım


Çocuklarım
Yoklama defterinden tanımadım sizi,
Benim haylaz çocuklarım
Sınıfın en devamsızını
Bir sinema dönüşü tanıdım
Koltuğunda satılmamış gazeteler
Dumanlı bir salonda
Kendime göre karsılarken aksamı
Nane sekeri uzattı en tembeliniz
Götürmek istedi küfesinde
Elimdeki ıspanak demetini
En dalgını sınıfın.

RIFAT ILGAZ


Ailemizdeki öğretmenlerden biri olan sevgili Özlem (eşimin kardeşi) paylaşmış bugün bu şiiri. Önce onun ve tanıdığım tanımadığım bütün öğretmenlerin gününü kutluyorum. 


15 Kasım 2010 Pazartesi

Bayram Gibi Bayramlar...

Bu bayram biz yine, büyüklerimizden uzak kaldık. Her ne kadar bir arada olamasak da, kalplarimiz birlikte... Bayramda yalnız olsak da, çocuklarımıza bayramı bayram gibi yaşatmaya çalışacağız. İstanbul'daki akrabalarımızı ziyaret edeceğiz. Çocuklarımızın şeker toplamasına, üstelik topladıkları şeker ve çikolataların hepsini bitirmelerine izin vereceğiz. Bayram harçlıklarını biriktirecekler. Sık sık çıkartıp sayacaklar. Hatta ne alacaklarına dair, hayaller kurup, planlar yapacaklar. 
Hazırlıklar bu günden başlayacak. Bayram temizliği bititirilecek, çocuklara evi dağıtmamaları tembih edilecek. Akşamdan kıyafetler hazırlanıp, banyolar yapılacak. Banyo yapmak istemeyen çocuk olursa, bize de küçüklüğümüzde söylendiği gibi, "arife günü banyo yaparsan, boyun uzar" denilecek :) Bayram yemeklerini saymıyorum. Yine bu bayram da tatlılar, börekler yapılacak ama mümkünse yenilmeyecek...

Bayramınızı en içten dileklerimle kutlar, daha nice bayramları, sevdiklerinizle birlikte yaşamanızı dilerim.
Sevgiler...


11 Kasım 2010 Perşembe

Öylesine...



İçimden Geldiği Gibi

Sen;
Ben istemeden,
Hiçbir şey yapmıyorsun.
Bir mektup yazıp,
Atmıyorsun.
Ya da...
Gece yarısı,
Çalsa telefonlarım;
Seni daha çok severim,
Biliyor musun?
Sen ben istemeden,
Hiçbir şey yapmıyorsun.
Benim yazdığım gibi yazmalı;
Benim aradığım gibi aramalısın beni.
Bir yanın hep eksik olmalı.
O yanını benimle tamamlamalısın.
Benim sevmekten anladiğim bu.
Sen ben istemeden hiçbir şey yapmıyorsun.
Dün gece kaç kez çaldı telefonların;
Ya yoktun , ya uyuyordun.
Farketmez, anlıyor musun?
Sen,
Ben istemeden,
Hiçbir şey,
Yapmıyorsun.

Kayahan Acar

Eşim yine seyahatte.   Bu aralar böyle... Ben de ilgisizliğe dayanamayan bir tip olduğumdan sanırım, eskiden de sevdiğim bu şiiri hatırladım bugün. 


9 Kasım 2010 Salı

Tığ İşi Bebek Yeleği

Geçenlerde kuzenimle eşinin bebekleri oldu. Annem tabi boş durur mu, hemen birşeyler örmeye başladı.

Bu beyaz yeleğin modelini bir tanıdığımızdan bulduk. Aslında bu annemin model olarak kullandığı yelek :) Annem kendi ördüğünü yanında Samsun'a götürdüğünden, ben de örnek yeleğin fotoğrafını kullanıyorum. Bu yelek tığ ile örülüyor. Boyundan başlanıyor ve arttırılarak aşağıya doğru örülüyor. Kol kısmı ayrıldıktan sonra, yeterli uzunluğa gelene kadar örülmeye devam ediliyor. Yelek yanımda olsa sayılarını da yazardım ama sadece fotoğrafları var elimde :)

Farklı şekillerde de süslenebilir. Burada kurdeleler büzdürülerek süslenmiş.




 Annem bir yelek daha örmüştü. Onu görünce bu çok sade, dedim. Annem de, al süsle o zaman dedi. Beyaz kurdeleden fiyonklar yapıp üzerine dikmiştim ama fotoğraflamayı unutmuşum.  Ben çok unutkan oldum galiba...
Bu yeleğin modelini çok beğendim. Çok da kolay, sadece trabzan yapılıyor. Denemek istediğim modeller arasında yerini aldı bile. Eline sağlık anneciğim. Güle güle kullan Eylül'cüm... Benim de başka başka sürprizlerim olacak sana. Ah bir de şu tembellikten kurtulsam :( Ya da bir gün otuz saat olsa, ya da bir hafta on gün falan olsa :) Tamam tamam, ben en iyisi erken kalkmayı öğreneyim :)

Not: Fotoğraflara tıklayarak büyütebilir, örneği daha net görebilirsiniz.


4 Kasım 2010 Perşembe

Çin Ganimetleri :)


Geçenlerde eşimin Çin'e gittiğini yazmıştım. Bu yazıma yorum yapan sevgili Funda'cığım, eşimin Çin'den getirdiklerini görmek istedi. O'na eşimin incik boncuktan anlamadığını, daha çok çocuklara alışveriş yaptığını söylesem de "olsun varsın çocuk mocuk başkalarına gelen veya alışverişte aldıkları şeyleri seyretmeye bayılırım ben" :) deyince ve başka arkadaşlarım da görmek isteyince, ben de nihayet evin bilumum yerlerine dağılmış ganimetleri toplayıp, fotoğraflayabildim :)

Çin'e gidip, elektronik eşyayla dönmeden olur mu? Hele benim eşim gibi elektroniğe meraklı birisi için bu kaçınılmazdı. Bu küçük alet iPad. Küçük ama çok marifetli. Bilgisayarların yaptığı herşeyi yapıyor neredeyse. Çocukların da yeni oyuncağı oldu. Laf aramızda ben bile bayıldım :)

Dokunmatik ekranıyla kullanımı çok rahat ve keyifli. 

Çocuklar oyun oynuyorlar, hatta paylaşamıyorlar. Onlardan fırsat buldukça ben de oynuyorum çocuk gibi :)

Bu da Çin'de yapılan çay seramonisi için servis takımı. Bunu da görünce bayıldım. Gerçi, ben çay içmek için evdeki en büyük bardağı seçerim ama bunlar benim için tam seyretmelik. Mini mini çok şirinler. 

Bu tepsinin altında bir hazne var. Tam olarak nasıl kullandıklarını bilmiyorum ama, sanırım dökülen çaylar oraya dökülsün gibi bir mantığı olabilir. Nasıl uyduruyorum ama :)





İşte bunlar da, deniz kabuğu hastası oğluma biblo ve yine deniz kabuğundan yapılmış bir rüzgar çanı. Aslında fildişinden kolye uçları da almış eşim, ama oğlum nereye kaldırdıysa bulamadım onları.

Bunlar benim :)

Şu şirin surata bakın. Ne olduğunu asla tahmin edemezsiniz...

Bu şirin kız, bir kumbara. Fakat içindeki paraları almak için bir kapağı yok :( Malesef kırarak almak gerekiyor. Kızım da kıyamadığı için, biblo olarak çalışma masasınında kullanıyor. 

Pandaları hep çok sevimli bulmuşumdur. Eşim de gittiği Chengdu şehri için " burası panda ve dinazor cenneti" demişti. Tabi ki iki tane almayı ihmal etmemiş. Biri Lara'ya biri de yeğenim Yade'ye. İkisi de bayıldı ve bütün gün ellerinde gezdirdiler. Eşim minik yeğenim Ege'mi de unutmamış, ona da akrobatik hareketler yapabilen kumandalı bir araba almış.

Bu da hem gece lambası, hem de saat. Fotoğrafta çok belli değil ama değişik değişik renklere giriyor. Gece daha çok belli oluyor. Alarmı da var, kızım buna çok sevindi. Sabah okula giderken kendi alarmıyla uyanacakmış :) Bazı sabahlar uyansa bile uyuyormuş gibi yapıp, alarmın çalmasını bekliyor :)
Başka birşeyler daha vardı sanki... Ah.. evet bir de kitty aplikeli eşofman. Ona da bayıldık tabi.

Bu da benim cicim. Örnek alabilirsiniz efendim :) Bunun farklı renklisini de Yasemin'e almış.

Bunu da çok beğendim. Rengi çok yansıtamadım ama bu fotoğraftakinden çok daha güzel. Giyilmek için özel bir günü bekliyor. Bu kıyafetin beyaz ve kısa olanı da Yasemin'de. Onu da fotoğraflamamıştım. Bilmeyenler için Yasemin gelinimiz, kardeşimin eşi. Eşim, herkesi elinden geldiğince düşünmüş, birşeyler almış. Anneme ve annesine de şal almış.

Bunu sona sakladım. Canım kocacım, düşünüp bu güzel takımı hazırlatmış benim için...
Tekrar teşekkür ederim aşkım.

İnci çok zarif bir takı. Peki incinin gerçek olup olmadığını nasıl anlayacağınızı biliyor musunuz? Bilmiyorsanız size basit bir yöntem önerebilirim. Gerçek inciyi bıçakla kazıdığınızda, alttan çıkan renk de aynıdır. Hatta çıkan tozu temizlediğinizde, çizilmediğini görürsünüz. Bir de gerçek inci, yanmaz. Benimkiler de test edilip onaylanmıştır :) Şaka bir yana, böyle ürünler alırken, sertifikalı olmasına dikkat ediniz.

Biraz da Çin yemeklerine göz atalım. Bizi  en çok endişelendiren şey, eşimin orada aç kalma olasılığıydı. Damak tadları çok farklı ve bizim yemeyeceğimiz birçok ucubik şeyi yiyorlar. 
İlk gün zorlansalar da daha sonra, kendilerinin de yiyebileceği yemekler bulabilmişler. Daha çok balık ve sebze yemişler. 
Yukarıdaki hanım, bu yemeği masada hazırlamış. Getirdiği değişik sebzeler ve mantarları balıkla beraber pişirip ikram etmişler.

Görünümü pek hoş olmasa da, eşim tadının güzel olduğunu söylüyor. Önce balığını ikram ediyorlar, daha sonra kalan suyunu da çorba olarak sunuyorlarmış.

Herşey soya soslu... Ünlü markaların fast food restoranları da varmış fakat, orada da tavukları bile soya sosuna batırıp kızartıyorlarmış. Ben severim aslında soya sosu ama eşim pek tercih etmez. Mecburen yemişler tabi.

Bunlar bambu haşlaması. Eşim bunu sevmiş. Ben de, evdeki bambularımdan haşlayayım istersen sana dedim, ama istemedi :)



 Bunlar da Çin çaylarımız. Orada en fazla yeşil çay tüketiliyor. Biz de deneyelim diye, yaldızlı kutudaki çaydan demledik. Eşim, "ben oradaki çayları beğenmedim, bu çok güzel oldu" demişti. Ben de yeşil çayı pek sevmem ama şifalı diye içerim. Hatta başka bitki çaylarıyla karıştırırım tadını almamak için. Fakat bunu ben de sevmiştim. Bugün fotoğraf çekerken bir baktım üzerinde "black tea" yazıyor. Niye beğendiğimizi anladım :)


 Ekleme: Bu cicileri nasıl da unutmuşum.

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...