Hayal gücü ve yaratıcılık, bilgiden daha önemlidir. Bilginin sınırı var, ama hayal gücü tüm evreni kucaklar...
A. Einstein
A. Einstein
29 Ekim 2009 Perşembe
İlelebet Cumhuriyet
Cumhuriyetimizin, seksen altıncı yılı kutlu olsun.
Çocukluğumdaki gibi, neşeli, sevinçli, coşkulu kutlamak, Cumhuriyet Bayramı deyince, bayrağımı asarken, şehitleri, açılımları, kavgaları, polislere taş atan çocukları, copları düşünmek istemiyorum.
Çocuklarımın, benim çocukluğumdaki gibi kutlamasını ve her zaman öyle hatırlamalarını umuyorum.
Kızım, beş buçuk yaşında. Okulda, Cumhuriyet şarkıları ve şiirleri öğreniyor. Onları sevinçle söylüyor. 86 yıldır çocuklar bu şarkıları söylüyorlar. Çocuklarımız Cumhuriyeti ilelebet yaşatacaklar. Hiç kimse buna engel olamayacak...
"Benim naçiz vücudum birgün elbet toprak olacaktır, fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet paidar kalacaktır."
Mustafa Kemal Atatürk
22 Ekim 2009 Perşembe
Kolyelerim
15 Ekim 2009 Perşembe
Pratik Patik
İki kare parçadan oluşan çok pratik bir patik. Diktiğim yerler belli oluyor zaten. Bej rengi olan kareyi zarf gibi yapıyoruz, diğer mavi olan kareyi ise bilek kısmı olacak şekilde, ikiye katlayıp bir üçgen elde ediyoruz. Bu üçgeni de alttaki zarf gibi olan şeklimizin ucuna, ama sadece iki kenarını dikiyoruz. Dikerken çok kaba dikmemeye , hatta sanki ek yokmuş gibi dikmeye çalışırsak, bebişimiz dikişlerden rahatsız olmaz. Ben hoşluk olsun diye, diktiğim yerlerin üzerinden beyazla çarpı yaparak diktim.
Daha büyük çocuklara yapılacaksa, kaymamaları için altına bir deri parçası dikilebilir.
Daha büyük çocuklara yapılacaksa, kaymamaları için altına bir deri parçası dikilebilir.
Anlatması daha zor oldu inanın. Başlamadan önce bir kağıt veya peçeteyle, iki kare keserek denerseniz, yapımı daha kolay gelecektir.
14 Ekim 2009 Çarşamba
Müze Gezisi- 3
Kadınlar her devirde süslü. Bilezikler, kolyeler, küpeler, yüzükler yapmışlar. Üstelik bunlar taşlardan...
Asıl marifet bunlar işte. Renkli taşları şekillendirmişler. Bir araya getirmişler. Dizayn etmişler bir tasarım yaratmışlar.
Ağlayan Kadınlar Lahiti. Üzerinde birsürü ağlayan kadın figürü var. Herbirinin yüz ifadesini inceledim. Hepsi çok hüzünlü...
Daha bir çok fotoğraf var ama herşeyden biraz eklemeye çalıştım.
Müze hakkında daha geniş bilgileri buradan bulabilirsiniz.
(Bütün fotoğrafları üzerine tıklayarak büyütebilirsiniz.)
Müze hakkında daha geniş bilgileri buradan bulabilirsiniz.
(Bütün fotoğrafları üzerine tıklayarak büyütebilirsiniz.)
10 Ekim 2009 Cumartesi
50. Yıla Ne Kaldı Ki Şunun Şurasında...
10.EKİM.1998- 10.EKİM.2009
Burada seni anlatsam çok güzel olurdu. Hakkında yazacak o kadar güzel cümleler var ki... Ama anlatmayacağım. Ne kadar şevkatli olduğunu söylemeyeceğim. Sevgi dolu olduğunu, beni, ailemizi herşeyin üzerinde tuttuğunu anlatmayacağım. Hiçbir zaman sesini yükseltmediğini, hiçbir şeyden şikayet etmediğini de... Ne kadar sıkıntılı olursan ol, evde gülümsemenin eksik olmadığını, çok iyi bir baba olduğunu da yazmayacağım. Sevgini sözlerinle değil, daha çok davranışlarınla gösterdiğini, bundan ara sıra şikayet etsem bile, çok hoşlandığımı anlatmayacağım. Evdeki herşeyi tamir edebildiğini ve bunu yaparken, beni çırak olarak kullandığını, şikyet ediyor gibi görünsem bile, aslında beraber yapıyor olmaktan keyif aldığımı yazmayacağım. Başkasını ararken, benim numaramı çevirdiğini, sonra da "seni mi aradım" diye şaşırdığını, ama benim seninle konuşurken bu yanlışlıktan dolayı mutlu mutlu gülümsediğimi, söylemeyeceğim. Gece arabada yolculuk ederken, çocukların uyumasını fırsat bilip, beraber eski şarkıları söylerken o yolun hiç bitmemesini istediğimi, yazmayacağım. Sürekli "aşkım" diye hitap ettiğinden, adımı senden duymanın garip geldiğini biliyor musun? Çok romantik değilsin, bazen ince düşünemiyorsun. Eşyalarının yerini sürekli bana soruyorsun. Bilgisayar başına geçtiğinde saati fark etmiyorsun, "haydi vedalaş" dediğimde ise "daha bir saat oldu oturalı" diyorsun. Sürpriz hediyeler almıyor, eve çiçekle gelmiyorsun. Bazen beni dinliyormuş gibi yapıyor ama dinlemiyorsun. Hastalandığımda "sen arıza çıkarmaya başladın, değiştirmek lazım" desende. Beni çok sevdiğini bildiğimi, söylemeyeceğim. Ve, ONBİR yıldır hiç azalmayan, hatta giderek artan bir sevgiyle seni sevdiğimi yazmayacağım. Üstelikte, seni sadece yatakta ayaklarımı ısıtıyorsun diye sevmiyorum. Seni sen olduğun için, benim olduğun için çok seviyorum. Ama bunu da söylemeyeceğim. Yoksa söyledim mi?
Ve Dünya'ya bir daha gelsem, yine seninle evlenmek istediğimi de, ı ıhh bilmeyeceksin.
Serap
Ve Dünya'ya bir daha gelsem, yine seninle evlenmek istediğimi de, ı ıhh bilmeyeceksin.
Serap
50. yılımıza da kavuşabilmek ümidi ile...
Pırıl pırıl ütülü giysili, misler gibi parfüm kokulu, saçları
taralı, dişleri fırçalanmış adamı / kadını sevmek kolaydır. Aslındaaşk, aynı insanı, sabahın körü uykudan uyandırdığındaki en sinirli hali
ile de kabul edebilmek, aynı tuvaleti bir dakika arayla
kullanabilmek, diz yapmış pijamalarla kanepede yastıklara sarılıp sızmışken
bile şefkatle okşayabilmektir. Buna katlanamayanlar zaten âşık değillerdir.Bu durumda evlilik hoşlandığın insana karşı olan duygularını
öldürüyor diyebiliriz. Zira âşıksan, aynı havayı solumak bile zevk
verir. Hep beraber olmak istersin. Banyodan gelen su sesi bile onun evde
olduğunun işaretidir ve huzur verir. Ütülediğin gömleğin ona ne kadar
çok yakışacağını düşünürsün. Pişirdiğin yemeği ne çok seveceğini
hayal edersin. Bin tane ayakkabısı varken bin birinciye sahip
olmaktan mutlu olacak diye, istediğin gömleği satın almaktan
vazgeçersin.
Zamanla almaktan çok, bir şeyler vermekten mutluluk duyduğunu keşfedersin.Eğer kadın evlilikte ikinize yemek pişirecek,
dolabı düzenleyip ütüyü yapacak bir anne olarak görülüyorsa, o
kadının saçlarının hiç yağlanmadığı ve adamın geceleri terlemediği
düşünülüyorsa, asla kavga edilmeyecek ve lavabo tamir
edilirken dahi gülüşüp öpüşülecek zannediliyorsa zaten beklenti bir
evlilik değil, bir amerikan filmini yaşamaktır. Bu hayallerle yola
çıkıldığında, damat ilk gece gelinin saçlarından onbin firkete sökmeye çalıştığında, gelin ise damat firketeleri çıkaramayıp "s....m böyle kuaförü" diye söylendiğinde zaten evlilik sandıkları şeyçatırdamaya başlayacaktır.
Evlilik; sadece aşk değildir. Evlilik; ev arkadaşlığı, kankalık, sırdaşlık, ortak hesaba sahip mudilik,
ayrı kökenlerin birleşmesi, başı hatırlanmayan bir akrabalık ilişkisidir.
Aşk bu ilişkide tutkuyu sağlar ama zaten tek başına ayakta tutamaz.
Âşıksanız ateşli sevişmeler yaşarsınız ama kış akşamları evde konyak içip geyik yapamayabilirsiniz. Hala canınız sıkıldığında onu
değil de annenizi arıyorsanız, yalan olmuştur o evlilik.
Aşk evlilikte gider gelir. Halıya kola döktüğünde aşk biter,
ama o, halıyı temizleyebilirse gene aşık olunur. O aradaki sinir
evresini aşabilenler ellinci yıla kadeh kaldıranlardır. Tahammül
edemeyenler ise ikinci evlilikten sonra artık evliliğin yalan olduğuna inanacaklardır.Zafer, direnenlerin olur.
CAN DÜNDAR
Bu sabah uyandığımızda, güzel bir sürprizle karşılaştık. Oğlum bir kutlama mesajı yazmış, kızım da bu resimleri yapmış ve kapımıza yapıştırmışlar.
Bu laptop ise eşimin hediyesi. Anlayacağınız, masa üstünden, diz üstüne terfi ettim. Blog açtığımdan beri evdeki bilgisayar yetmez olmuştu. Asıl amaç, beni bilgisayardan uzaklaştırmak olsa da, yine de hediyemi çok sevdim. Bu yeni oyuncağım hakkında benim de hain fikirlerim var. Güzel bir gün beni bekliyor.
Mutlu hafta sonları...
Etiketler:
blog,
evlilik yıldönümü,
günlük,
hayat,
yaşam
8 Ekim 2009 Perşembe
Müze Gezisi-2
Yukarıdaki fotoğraf, küçük Eros'ların horoz dövüştürdüğünü yansıtan heykel.
Saçlarındaki detaylara dikkatinizi çekmek isterim. Bir de bunların taş olduğunu düşünürsek... Üstelik şimdiki gibi alet edevat bile yokken.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)