Bu çanta nereden geldi evimize hatırlamıyorum :) Geçen hafta kızım okul gezisine gidecekti. Evdeki onca çanta içinden bunu seçti. İçine suyunu, atıştırmalıkları ve yedek kıyafetini koyacaktık. Çantanın üzeri de lekeli. Ne yaptıysam çıkmadı. Ama Lara tutturdu illa ki bu çantayla gidecekmiş :)
Bir gün önceden ne giyecek, hangi çantayla gidecek hepsini hazırladı. Benim gözüm hala üzerindeki lekelerde tabii...
Sonra aklıma geçenlerde aldığım tekstil kalemleri geldi. Önce görünmeyen bir yerinde deneme yaptım. Biraz dağılma oldu. Bu tarz bir kumaşa olmayacağını biliyordum ama yine de düşündüğüm kadar çok bir dağılma olmadı. Pamuklu kumaşlarda daha iyi sonuç alacağıma eminim.
Gelişi güzel bir kaç çiçek ve çimenlerle, çantanın lekeli kısımlarını kapattım :) Kızım istediği çantayla gitmiş oldu. Ben de günü kurtarmış oldum. İstediği çantayla gidemeseydi, veya istediği kıyafeti giydirmeseydim, kendini çok kötü hissedecekti... Bazen onun istediğinin dışında şeyler giydirdiğimde, mesela eşofman veya bol kıyafetler, "anne sünepe gibi oldum" der ve suratı asılır. Sonuçta da kazanır :)
Bizden haberlere gelince,
Hafta sonu annem, kardeşim, eşi ve yeğenlerim bizde kaldılar. Sabah oğluma ekmek almasını söyledim. Biz çocukken hiç itiraz etmeden giderdik. Şimdiki çocuklar mı böyle, benim çocuklarım mı böyle bilemiyorum. Çok üşengeçler...
Volkan da,"Lara gitsin" dedi. Neyse, Lara ve Yade birlikte hoplaya zıplaya bakkala doğru gittiler. Bu arada ben kahvaltıyı hazırlamaya devam ederken, Yasemin (Yade'nin annesi) pencerede arkalarından bakıyordu. Ekmeği almış dönerlerken Yade, yerde yatan üç köpeği görüp durmuş. Eğilip onlara bakmasıyla birlikte, üç köpek birden yeğenime saldırmışlar. Ben Yasemin'in çığlıklarıyla pencereye koştuğumda, Yade koşarak eve doğru geliyordu. Eve geldiğinde korkusu yüzünden okunuyordu. Zavallı kızım benim, çok korkmuş, hatta şok olmuştu... Hemen "köpek seni ısırdı mı?" diye sorduk. Evet ısırmıştı... Isırılan yere baktık, kot pantolona rağmen, bacağına dişini geçirmeyi başarmış. Kan yoktu ama mosmor olmuştu. Biz panikten ilk müdahale olan, sabunla yıkamayı atlayıp, hemen hastaneye götürdük. Bu arada da belediyeye haber verdik. Bir süre sonra geldiler. Köpekler hala oradaydı. İki tanesinin kulağı etiketli, birinin değildi. Telefonda bana, çocuğu hangi köpeğin ısırdığını sordular. "O panikle görebilmiş midir, bilmiyorum" dememe rağmen, mutlaka öğrenmek istediler. Hepsini alamazlarmış, ısıran hangisiyse sadece onu alabilirlermiş... Mecburen, biraz da atarak, kahverengi olanın ısırmış olabileceğini söyledik. Daha doğrusu Yade öyle söyledi. Ne kadar doğru, bilemiyoruz.
Pencereden de, onları izlemeye devam ettik. Sinir içinde nasıl yakalayamadıklarını izledik annemle. Araçtan inmeden, arabanın altında yatan köpeğe, yakalama sopasını (adını bilmiyorum, hani şu ucundaki halkayı kafasına geçirdikleri alet) uzattılar. Sanki hayvan da aptaldı, ona sopa uzatılınca öylece duracaktı...
Veteriner hanımın da içinde bulunduğu araçla, sokaklar arasında tur atmaya başladılar. Ben pencereden köpeğin onları atlatıp başka sokağa girdiğini görebiliyordum. Daha ne kadar aradılar bilmiyorum ama Pazartesi sabah o köpekleri yine evimin karşısında yatarlarken gördüm.
Buradaki amaç köpeğe zarar vermek değil, fakat ısıran bir köpeğin 10 gün kontrol altında tutulması gerekiyor. Bu bir önlem. Yade 5 kez kuduz aşısı olacak. Eğer köpek sağlıklıysa, 3 doz da yeterli olacaktı.
Bizden ısrarla raporları almaları gerektiğini söyleyen görevliler, yakalayamadıkları için sanırım, bir daha ne aradılar ne sordular...
Yade'nin yaşadığı travma, annesinin yaşadığı şok, evlerine döndüklerinde ikisinin de kendilerini sıktıklarından dolayı, ağlama kriziyle son bulmuş...
Çocuklarımız hayvanları çok seviyorlar, sevsinler de zaten. Ama bu başı boş hayvanlar beni hem üzüyor, hem de korkutuyor. Deli gibi köpek almak isteyen Yade, artık balık almak istiyor :)
Çok uzun yazdım çok :) Şu anda evde banyo tadilatı var. Usta gidiyor, benim de biraz ortalığı temizlemem lazım. Off!
Hoşça kalın şimdilik...
Not: Kontrol etmeden yayınlıyorum, anlaşılır yazmışımdır umarım :)