Hayal gücü ve yaratıcılık, bilgiden daha önemlidir. Bilginin sınırı var, ama hayal gücü tüm evreni kucaklar...
A. Einstein

30 Haziran 2010 Çarşamba

Kedi Oyuncağı

Geçenlerde bir petshopa gittik. Malum, Pati Bey'in ihtyaçları var. Bir de tırmalama tahtası mı alsak diye düşündük. Kediler içgüdüsel olarak tırnaklarını törpülüyorlar. Bizimki sürekli evde ama yine de tırnaklarını benim antrede kullandığım Hint kilimimde sivriltiyor. Gerçi evin içinde bile avlanmayı başarıyor kendisi. Bakınız, Pis Pati Hain Pati yazıma...
Baktığımız ürünler o kadar basitti ki, bir tahta bir boru, ip ve biraz peluş... Eşim "ben bundan yaparım" dedi. Almaktan vazgeçip kendimiz yapmaya karar verdik.


Bazı parçalarını gardrobumuzun içine raf olarak kullandığımız, eski televizyon sehpasının kalan parçalarını değerlendirmek için saklamıştık. Bilgisayardan bir pati resmi çıkartıp, onu kalıp olarak kullandık. Dekupaj testeresiyle, çizdiğimiz yerlerden kesti eşim. Borunun sağlam olması için, bir de borunun boyutunda daire kestik ve onu hem yapıştırdık hem de vidaladık. Daha sonra etrafına kendir ipini doladık. Başlama ve bitiş kısımlarını zımbaladık.
Boruyu, halı satan yerlerden, kumaşçılardan bulabilirsiniz sanıyorum. Ben masam için deri aldığımda, deri kırışmasın diye bu boruya sarıp vermişlerdi.
Pati şeklini verebilmek için beyaz ve siyah peluşu uygun biçimde keserek, zımba ve silikon tabancası ile sabitledim. Üst kısmına bir delik açıp, oraya bir çubuk taktım ve ucuna da ponponları bağladım.

En çok sevdiği oyuncağını, yani faresini de bir ipe diktim ve onu da alt kısmına bağladım. Bu fare sürekli kayboluyordu zaten :)

Elimde kalan peluşlarla da tepesine bir kedi figürü yapmaya çalıştım. Burnu, çocukların ouncaklarından, bıyıkları ise poşet bağlama telinden. Kuyruğu da var dikkatinizi çekerim :)


Biz eşimle bunu yapmaya uğraşırken, oğlum; "baba niye uğraşıyorsunuz, aynısı satılıyor ya" dedi, eşim de; "evet, hazır da alabiliriz ama kendi yapmanın zevki daha başka" demişti. 150 TL'ye satılan bu ürüne, biz çok daha ekonomik bir şekilde sahip olduk. Kendimiz yaptığımız ve yaparken de çok eğlendiğimiz için bize göre değeri çok daha fazla. Bittikten sonra oğlum da çok beğendi ve "petshopta satılandan daha güzel oldu" dedi. Bu da herşeye değdi :)
Peki Pati Bey bunu kullanıyor mu? Hayır :( Sadece faresiyle oynuyor. Tırnaklarını yine halımda törpülüyor :)



22 Haziran 2010 Salı

Masa ve Sandalye Yenileme




Mufakta kullandığımız bu dikdörtgen, beyaz masamızı İkea'dan almıştık. Fakat yemek masası olarak kullanmaya uygun değilmiş malesef. Daha önce kullandığımız yuvarlak masadan sonra, bu masa daha kullanışlı geldi ve vazgeçmek istemedik. Yenilemeye karar verdik. Ama masadan önce sandalyenin hikayesini anlatayım :)

Benim 10marifet'le tanışmama vesile olan şey, işte bu sandalyedir :) Sandalye yenileme diye arayınca google'dan, karşıma 10marifet sitesi çıktı ve o günden sonra, ben de marifet ailesine dahil oldum. Hatta ilk yazımda bu sandalyeden bahsediyorum :)

Önce sandalyenin minder kısmını söküp, demirlerini beyaza boyadı eşim. Daha sonra minder kısmı için aldığımız, ince sünger ve beyaz deriyi zımba aleti yardımıyla gerdirerek kapladık sandalyeyi. Burada bir püf nokası var; deriyi gerdirip sabitlerken, kare olsun yuvarlak olsun farketmez, bir tarafı sabitleyince, devamında direk karşı tarafı sabitlemek işimizi kolaylaştırdı. Böylece sandalyelerimizi yenilemiş ve de beyaz masayla uyumlu hale getirmiş olduk. Aslında daha önce yayınlamam gerekirdi bu sandalyeleri fakat bir kat daha boya atılacaktı. "Kurusun bir kat daha boya atarım" diyen eşime sesleniyorum, "bir yıl geçmiş aradan kurumuştur herhalde:)"

Masada önce çizikler oluştu, daha sonra çiziklere gelen su boyasını kabarttı. Kötü bir görüntü oluştu. Yemek yemediğimiz zamanlarda örtü kullanıyordum ama yemek yerken de göze hoş görünmesi gerekmez mi? Masanın üzerini de deri kaplasam nasıl olur diye düşündüm, bir de cam kestirirdik üzerine...

Sandalyeler de biraz görünüyor kenarlardan. Tam fotoğraflarını çekmemişim. İdare edin :)

Deriyi masanın üzerine göre ölçüp, arkasından pastel boya ile çizdim. Sonra çizdiğimiz yeden kestik ve masaya serdik. Yine masanın ölçüsüne göre kestirdiğimiz camı da masanın üzerine koyduk ve aşağıdaki gibi bir görüntü oldu. Biz de masamızı yeniden kazanmış olduk. Hem hijyenik, hem şık oldu.

Camı kestirirken küçük bir hata yapmışız. Camcıya tam ölçü vermişiz. Halbuki kenarlardan 2-3mm taşsaydı, kenara gelen su hemen camın altına kaçmazdı. Aklınızda bulunsun!

Derinin kırışıkları zamanla düzeliyor. Fotoğrafları yaptığımız zaman çekmiştim, kırışıklar kayboldu şimdi. Bir de renkli camlar var beyaz, siyah... Onlar da tercih edilebilir. Bu da bizim sonradan aklımıza geldi :)
Fındıklar Terme'den :) Eşimin ailesinin fındık bahçelerinden...


20 Haziran 2010 Pazar

Babamız

Babalar gününüz kutlu olsun...

Bu babalar günü babama birşey yazmak istemiyorum. Daha önce duygularımı ifade etmiştim zaten "Babamsız Ben" yazımda...
Sadece özlüyorum...

Anneniz babanız yanınızda ise lütfen bunu şans bilin ve onlara sıkı sıkı sarılın.
En güzel fotoğraf bu işte... Burada kızım yaklaşık bir buçuk yaşında, oğlum ise altı yaşında. Yolda gördüğümüz bir kaplumbağayı sevmek için durduğumuzda çekildi.

Allah sizi hiç ayırmasın.


18 Haziran 2010 Cuma

Tatilin İlk Faaliyeti

Karneler alındı bugün. Oğlum yine yüzümüzü güldürdü ve takdir getirdi. Artık o altıncı sınıfa geçen kocaman bir ÇOCUK... Kızım ise anasınıfını bitirip artık birinci sınıfa geçti. Onlar tatile girdi ama benim mesaim şimdi başladı :) Onları evde, üstelik bir arada ve sıkılmadan tutmak, "anne canım sıkıldı" sözünü sürekli duymamak için, faaliyet planlarımızı yaptık. Daha önce burada bahsettiğim üzere, kızım ve oğlum hiç anlaşamıyorlar. Neyse ki oğlum kitap okumayı çok seviyor da, arada bir ortadan kayboluyor :)

Tatil programımızda piknik ve kır gezilerimiz mutlaka olur. Böyle yerlere gittiğimizde de çocuklar bir süre sonra sıkılabiliyorlar. Yanımıza mutlaka internetten çıkardığımız resimleri ve boya kalemlerini de alırız. Gerçi bir süre sonra, onların başladığı resimleri tamamlarken buluyorum kendimi :) Hem de büyük zevkle...
Başka bir tavsiyem de, küçükler için hazırlanmış olan etkinlik kitapları var. Onlar da kurtarıcı oluyor. Bu kitaplardan burada bahsetmiştim.



Bu kalemlikleri kızımla birlikte yaptık. Pati'nin yediği mama kutularından bazılarını atmamış, bir kısmına çiçek ekmiştim. Bunu ise kızım kalemlik yapmak istedi ve desenini kendisinin seçtiği bir yapışkanlı folyo ile kapladık. Hızımızı alamayıp bir de, kulak çubuğu kutusunu çıkardık aradan:) Başka bir yapışkanlı folyo ile de kalpler kesip üzerine yapıştırdık. Ben bu yapışkanlı folyoları çok seviyorum ve her gittiğimde bir deseni beğenip alıyorum. Fakat kızım o kadar renkli desenin içinden bunu beğendi :)
Bu yapışkanlı folyo ile ilgili daha bir çok projem var. Hepsini tek tek yapıp yayınlayacağım. Hele bir tanesi var ki tam bir bomba, beni bekleyin lütfen :)

Karneler nasıl olursa olsun, onlar da artık dinlenmeyi hak ediyorlar. Tatillerini en güzel, en verimli şekilde değerlendirmelerini sağlamalıyız.
Hepinize, hepimize iyi tatiller...

17 Haziran 2010 Perşembe

Kandil


Kandiliniz ve üçaylarınız mübarek olsun.
Dualarımız kabul olsun. Allah bize ve sevdiklerimize iki dünya saadeti nasip etsin. Amin...

14 Haziran 2010 Pazartesi

Pullu Peçete Halkaları


Daha önce masa örtümü yayınlamıştım burada. Kenarından artan pullu kurdele ile bir peçete halkası yapmak istedim. Aklıma sevgili GeCe'nin yaptığı kolay peçete halkaları geldi. Gördüğüm zaman da o kadar basit ve pratik geldi ki, Yasemin'lere gideceğimiz gün bunları bir saatte hazırladım.

Yapımını GeCe çok güzel anlatmış ama, ben de kısaca anlatayım size.
Gerekli malzemeler;
  • Asetat (kırtasiyelerde bulunuyor)
  • Kurdele veya güpür...
  • Yapıştırıcı
  • Hayalet ip (tuhafiyelerde bulunuyor)
  • Zımba aleti

Önce, istediğimiz kalınlıkta kesiyoruz asetatı. Ben kurdeleme göre ayarladım kalınlığını. Daha sonra daire şekline getirip, zımbaladım. Zımbanın peçeteyi zedelememesi için, açık tarafının, kurdeleye bakmasına dikkat ettim. Asetatın çevresini kaplayacak şekilde kurdelemi kestim. Benim kurdelem delikli olduğu için, yapıştırıcı uygun değildi. Bu yüzden hayalet iple birleştirdim. Bu ip misinaya benziyor ve görünmediği için de kötü bir görüntü oluşturmuyor. Kalın kurdelelerde silikon tabancası da kullanılabilir bence. Daha da pratik olur herhalde.


Daha ayrıntılı, fotoğraflı anlatımını ve farklı modelleri, sevgili GeCe'nin blogunda bulabilirsiniz.

Herkese iyi haftalar diliyorum.

11 Haziran 2010 Cuma

Mevlana'dan


Sonsuz bir karanlığın içinden doğdum.

Işığı gördüm, korktum.

Ağladım.

Zamanla ışıkta yaşamayı öğrendim.

Karanlığı gördüm, korktum.

Gün geldi sonsuz karanlığa uğurladım sevdiklerimi...

Ağladım.
Yaşamayı öğrendim.

Doğumun, hayatın bitmeye başladığı an olduğunu; aradaki bölümün, ölümden çalınan zamanlar olduğunu öğrendim.

Zamanı öğrendim. Yarıştım onunla...

Zamanla yarışılmayacağını, zamanla barışılacağını, zamanla öğrendim...

İnsanı öğrendim.

Sonra insanların içinde iyiler ve kötüler olduğunu...

Sonra da her insanin içinde iyilik ve kötülük bulunduğunu öğrendim.

Sevmeyi öğrendim.

Sonra güvenmeyi....

Sonra da güvenin sevgiden daha kalıcı olduğunu, sevginin güvenin sağlam zemini üzerine kurulduğunu öğrendim.
İnsan tenini öğrendim.

Sonra tenin altında bir ruh bulunduğunu...

Sonra da ruhun aslında tenin üstünde olduğunu öğrendim.

Evreni öğrendim.

Sonra evreni aydınlatmanın yollarını öğrendim.

Sonunda evreni aydınlatabilmek için önce çevreni aydınlatabilmek gerektiğini öğrendim.

Ekmeği öğrendim.

Sonra barış için ekmeğin bolca üretilmesi gerektiğini.

Sonra da ekmeği hakça üleşmenin, bolca üretmek kadar önemli olduğunu öğrendim.

Okumayı öğrendim.

Kendime yazıyı öğrettim sonra...
Ve bir süre sonra yazı, kendimi öğretti bana...

Gitmeyi öğrendim.

Sonra dayanamayıp dönmeyi...

Daha da sonra kendime rağmen gitmeyi...
Dünyaya tek başına meydan okumayı öğrendim genç yasta...

Sonra kalabalıklarla birlikte yürümek gerektiği fikrine vardım.

Sonra da asil yürüyüşün kalabalıklara karşı olması gerektiğine.
Düşünmeyi öğrendim.

Sonra kalıplar içinde düşünmeyi öğrendim.

Sonra sağlıklı düşünmenin kalıpları yıkarak düşünmek olduğunu öğrendim.

Namusun önemini öğrendim evde...

Sonra yoksundan namus beklemenin namussuzluk olduğunu;
gerçek namusun, günah elinin altındayken, günaha el sürmemek olduğunu öğrendim.

Gerçeği öğrendim bir gün...

Ve gerçeğin acı olduğunu...

Sonra dozunda acının, yemeğe olduğu kadar hayata da “lezzet” kattığını öğrendim.

Her canlının ölümü tadacağını, ama sadece bazılarının hayatı tadacağını öğrendim.

Ben dostlarımı ne kalbimle nede aklımla severim.

Olur ya... Kalp durur... Akıl unutur...

Ben dostlarımı ruhumla severim. O ne durur, ne de unutur...

MEVLANA

9 Haziran 2010 Çarşamba

Pindakaas İstiyorum...

Hollanda'da doğduğum için, ben bu tatla çocukluğumda tanıştım. Blogumun adı chicolatta olmasa kesin pindakaas olurdu herhalde :) Türkiye'ye döndükten sonra unuttuk tabi bu tadı. Ya da ben öyle zannediyordum. Ben hamileyken öyle çok aşeren biri değilimdir ama, nedense o zaman da aklıma fıstık ezmesi gelmişti. Hatta, markette görüp almak için yere eğildiğimde kalkamamıştım. Gülmeyin :) çok kilo aldığımdan değil, çok fena bel ağrısı çekiyordum. Aldığım fıstık ezmesinin Calve Pindakaasla alakası yoktu ama idare ettim. O zamandan bu yana 11 sene geçti. Hala Türkiye'de Calve fıstık ezmesi yok. Ya da ben hiç rastlamadım. Calve, duy sesimi...
En sonunda anneme "anne Hollanda'dan gelen olursa ister misin?" diye sordum. O da, orada yaşayan arkadaşlarına söylemiş. Tabi annemi kırmayıp iki kavanoz göndermişler. Fakat malesef gümrükte büyük kavanozu almışlar :( Hainler, hiç olmazsa küçük kavanozu alsaydınız...
Sonunda, küçük kavanoz da olsa, yıllar sonra ben özlediğim tada kavuştum. Evdekilerin sevmemesini umarak beğenilerine sundum :) Kızım beğenmedi, "ohh" derken oğlum ve eşim içine düştü :) Kavanozu kaçırdım onlardan, çünkü kardeşimin de tadıp o günlere gitmesini istiyordum. Neyse ki kardeşime de ayırabildim.

Fıstık ezmesine de post yazılır mı demeyin. Kalorisi de yüksek ama n'apayım seviyorum :)



2 Haziran 2010 Çarşamba

Masa Örtüsü ve Runner

Annem geçen gelişinde yanında bu kumaşları ve pullu kurdeleyi getirip, Yasemin'le (gelinimiz) bana sürpriz yapmış. Zaten bizi birbirimizden ayırmaz, o yüzden ikimize de aynı masa örtüsü ve runner (şerit örtü-kapak örtü) dikti.

Annemle beraber birşeyler yapmak ve ondan birşeyler öğrenmeyi seviyorum. Hele bir de kahve eşliğinde olunca, değmeyin keyfime... Beraber konuşa konuşa, "öyle mi yapsak, böyle mi yapsak" diye, deneye deneye birşeyler çıkarmak, hatta bazen yaparken küçük küçük tartışmaktan çok hoşlanıyorum. Ben sanki çok biliyormuşum gibi ortaya bir sürü fikir atınca, bu tartışmaların sonu annemin "sus biraz kafamı karıştırma" sözüyle son bulur her zaman :)

Çok güzel kumaşlar ve pullu bir kurdele seçmiş ama, çok zevkli değil mi? İkimizin evi de kahverengi ve krem rengi ağırlıklı olduğu için, çok uyumlu oldu.

Yukarıdaki fotoğraf, Yaseminin masasından bir görüntü...


Bu da benim masamdan bir görüntü...

Fotoğrafları iki arada bir derede çektiğimden, çok beğenmedim, ütüsü bile bozulmuş :( idare edin lütfen.
Artan pullu kurdele ile Yasemin'e peçete halkaları da yaptım. Onları da fotoğraflayıp daha sonra yayınlayacağım.


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...