Hayal gücü ve yaratıcılık, bilgiden daha önemlidir. Bilginin sınırı var, ama hayal gücü tüm evreni kucaklar...
A. Einstein

22 Kasım 2013 Cuma

Bunu Blogumda Paylaşabilirim. Hürriyet Benim.


Hürriyet; gündeme dair cesur bir projeyle karşımızda. TBWA\ISTANBUL'un hazırladığı proje kısa zamanda oldukça ses getirdi. Din, dil, ırk, cinsiyet ayırt etmeden bireysel özgürlükleri konu alan projenin amacı Türkiye'nin dört bir yanından insanların hürriyetlerini dile getirmeleri ve seslerini duyurmaları...

Bu proje katılımcıların kendi hürriyetlerini anlatmaları için tasarlandı, katılımcılar videolarını oluştururken ilham versin diye de bir film hazırlandı.

Hürriyet, herkesi kendi hürriyet cümlelerini yazmaya ve hürriyet şarkılarını yaratmaya davet etti. Kullanıcılar içinde kendi fotoğraflarının da olduğu hürriyet filmleri yaratabiliyor ve bu filmleri sosyal medyada dilediğince paylaşabiliyor. Ayrıca seçtikleri mesaj ve fotoğraflarından oluşan bannerı hurriyet.com.tr sayfalarında yayınlanıyor. Kısaca proje tamamıyle interaktif bir proje olarak kurgulandı. www.hurriyetbenim.com üzerinden ilham verici videoyu seyredebilir, kendi video ve bannerınızı yaratabilirsiniz.

"Hürriyet Benim" filmi, daha TV’ye çıkmadan viral olarak sosyal medyada gösterildi ve çok kısa sürede yayılarak; sosyal medyada konuşulmaya ve paylaşılmaya başlandı. Kullanıcıların katkılarıyla yapılan klipleri Twitter'dan #hürriyetbenim hashtag'iyle takip edebilirsiniz.

Ben de kendi videomu oluşturdum ve benim için hürriyetin ne demek olduğunu anlattım. İzlemek için; http://hurriyetbenim.hurriyet.com.tr/video.aspx?k=LMYQ1ADYOYN

Bir boomads advertorial içeriğidir.

6 Kasım 2013 Çarşamba

Blogcular Çay Partisi



3. Kasım'da sevgili Fidoş ve Filiz'in çay davetine katıldık. Kimimiz önceden birbirimizi zaten tanıyor, kimimiz de sadece bloglarımızdan tanışıyorduk. Hepimiz bir araya geldik. Hava kasvetli, kapalı ve neşesizdi. Ama bizim enerjimiz, son derece yüksekti. Eminim enerjimiz, neşemiz bütün konağı sarmış ve hatta dışarıya bile taşmıştır. Eminim taşmıştır, çünkü sohbet ve kahkaha sesleri aşağıdan bile duyuluyordu :)

Fidoş'un yorulduğu her halinden belliydi. Ama yüzünden gülümseme hiç eksik olmadı. Aynı şekilde Filiz'in de öyle. Bizi en güzel şekilde ağırlamak için ellerinden geleni yapmışlardı. Enfes yiyecekler hazırlamışlar ve çok zevkli sunumlarla, görsel bir şölen haline çevirmişlerdi.
Bir kez de buradan, elinize, emeğinize sağlık diyorum...

Bir de bizlere ulaştırmak için bir çok firmayla iletişime geçip, birbirinden güzel hediyeler hazırlamışlardı.
Bize bu etkinlikte hediye gönderen bütün firmalara teşekkür ediyorum.
Neva Kozmetik, Dr. Oetker, Doğadan, Orkide Hareketi, Yargıcı, Cadence, Baykumaş
Bir de bu fotoğraf için Nalan'a teşekkür ediyorum :) Fırsat bulup hediyelerimin fotoğrafını çekip, yetiştiremedim yazıma...



Ayrıca, BizArt'ın sahibesi sevgili İnci hanıma, Özel Sabunlar'ı yapan Neslihan hanıma, Artebella Sanatsal'ın sahibesi Gülçin hanıma, hem aramıza katılıp, hem de o güzel hediyelerini getirdikleri için çok teşekkür ediyorum.
Güzel bir gün geçirmenin mutluluğu ve huzuruyla, yüzümüzde gülümsemeyle ayrıldık oradan. Sevgili Emel ve Meral ablayla birlikte sohbet ederek ve bir sonraki buluşmayı iple çekerek evlerimize döndük.



Neler oluyor orada acaba? :)
Daha fazla fotoğraf için Facebook profilimi ziyaret edebilirsiniz.

Not: Banuca Birşeyler / Banu ablamız ameliyat olmuş. Çok şükür ameliyatı başarılı geçmiş. Buradan ona da acil şifalar diliyorum ve sevgilerimi gönderiyorum. Çabuk iyileş, kendini fazla özletme ablacığım...

7 Ekim 2013 Pazartesi

Teknoloji Harikası Yataklarda Büyük İndirim...


 İyi uykunun, sağlıklı yaşamın olmazsa olmazlarından biri olduğuna inanan İşbir Yatak, herkes sağlıklı uyusun diye yaptığı Büyük İNDİRİM KAMPANYASI ile 2013 yılına damgasını vurdu...

Yaşamımızın 3’te birini uykuyarak geçiriyoruz…

Uyku, nefes almak, yemek yemek ve su içmek gibi sağlıklı bir yaşam için vazgeçilmez bir zorunluluktur. Vücudun kendisini yenilediği dönemdir. Bu yenilenmeye izin vermezseniz bedeniniz ruhunuzdan önce yaşlanır. İyi yaşamanın, huzurlu ve sağlıklı olmanın yolu, her şeyden önce iyi bir uykudan geçer. İyi bir uyku içinse doğru yatağı seçimi çok önemlidir. Doğru bir yatak, vücudun doğal omurga eğrisini korumasına yardımcı olurken, yanlış seçilmiş bir yatakta uyumak, kaslar, sinirler ve damarlar üzerinde baskı yaparak bel ve sırt ağrılarının oluşmasına neden olabilir. Yaşamımızın 3’te birini geçirdiğimiz uyku ortamı aslında en fazla yatırım yapmamız gereken alanlarından biridir.

İşbir Yatak, uyku sağlığının sağlıklı yaşamın vazgeçilmezlerinden olduğu inancıyla, yatak ve uyku konforuna dair kaliteli, sağlıklı ve teknolojik ürünler üretiyor. İlk olarak NASA tarafından geliştirilen viskoelastik malzemeyle, 5 yılı aşkın ar-ge faaliyetlerinin ardından, yatak sektöründe devrim niteliğindeki “VİSKOELASTİK AKILLI YATAK VISCOSTAR”ı üreten İşbir Yatak uyku sektörüne kazandırdığı diğer teknolojilerle de, Türkiye’de yatak sektöründe kalite ve sağlık bilincinin hızla ilerlemesinde önemli role sahip.

Güne dinlemiş, dinç, keyifli ve mutlu hissederek başlamak için kaliteli uykuyu seçin...

Son yıllarda uyku konforuyla ilgili artan sağlık bilinciyle birlikte tüketici eğilimlerinin değişim gösterdiği gözlemleniyor. Günümüzde artık tüketici yatmak için herhangi bir yatak seçmek yerine, özellikleriyle kişisel ihtiyaçlarına en doğru çözüm olacak bir ürün seçmeyi tercih ediyor. Tüketiciler, yatağın bir sağlık ürünü olduğu farkındalığı ile, tercihini, ucuz ve sağlıksız ürünlerden, özellikli ürünlere kaydırmaya başlamış durumda.

Sağlıklı bir uyku için gereken tüm teknolojiler İşbir Yatak’ta…

İşbir Yatak, misyon olarak benimsediği, “dünyada gelişen teknolojiyi sektöre adapte etme” ilkesi doğrultusunda, ürettiği üstün teknoloji yataklar ile sağlığına ve konforuna önem verenlerin birinci tercihi. Kullandığı “açık hücreli visko teknolojisi”, sadece İşbir Yatak için Türk mühendisleri tarafından üretilen patentli “polimer yay teknolojisi”, tüm yataklarda kullanılan ve ultra hijyen sağlayan lisanslı “Quallofil® Allerban®” dolgu teknolojisi, yatakların lavanta kokmasını ya da A,C ve E vitamini deposu olmasını sağlayan özel “nanoteknoloji” ile üretilmiş yatak kumaşları, anti-stres etkiye sahip yatak, at saçı yatak, hindistan cevizi özlü yatak, masaj yapan yatak, sporcular için özel nem tutmayan, dolayısıyla uykuda terleme sorunu önlemeye yardımcı olan yatak, yatak kliması gibi yeniliklerle, her anlamda ve her zaman pazarda yatak modasının öncüsü konumunda.

Teknolojik yatak denince akla ilk olarak İşbir Yatak geliyor....

İşbir Yatak, gerek yurtiçinde gerekse yurtdışında konusunda uzman kurum ve kuruluşlarla işbirliği halinde olmaya devam ediyor ve ürünlerinde kullandığı tüm teknolojileri laboratuvarlarda test ettirip sertifikalandırıyor.

İşbir Yatak’tan “herkes sağlıklı uyusun” diye, yatak sektöründe yıla damgasını vuran büyük İNDİRİM KAMPANYASI

*VISCOSTAR Viskoelastik Akıllı Yataklarda %30 (ErgoPlas Polimer Yaylı Viskoelastik Akıllı Yatak hariç), Pocket Spring Paket Yaylı Yataklar (Elite Pocket Ergonomik Ortopedik Paket Yaylı Yatak hariç) ve Lateksit Ergonomik Yaysız Yatak grubundan CocoDream Hindistan Cevizi Lifli Organik Yatak ve Troia At Saçı Yatakta %20 indirim yapılmaktadır. Diğer tüm yataklarda (Açelya, Ekoyat ve bebek yatakları hariç) tek kişilik yataklara 1 adet, cift kişilik yataklara 2 adet Promed yastık bedelsiz olarak verilmektedir. Kampanya, 1 Eylül – 31 Ekim 2013 tarihleri arasında kampanyaya katılan İşbir Yatak Uyku Merkezleri’nden yapılan alışverişlerde geçerli olacaktır.

**Görselde, kampanya kapsamındaki  Comfort Viskoelastik Akıllı Yatak  kullanılmıştır.

***Görselde belirtilen fiyat Comfort Viskoelastik Akıllı Yatak için tavsiye edilen KDV dahil peşin fiyattır. Bu tutara baza ve başlık dahil değildir. (Görseldeki baza seti: Neruda Set – Döşeme: efes – Renk: antrasit düz )

Unutmayalım... Hayatta bize sunulmuş en güzel hediye, yeni bir güne uyanmaktır...

İşbir Yatak


Online sipariş verebileceğiniz web sitemiz: www.isbiryatak.com

Bizi takip edin, kampanyalardan ve yeni ürünlerden ilk siz haberdar olun.
www.facebook.com/isbiryatak
www.twitter.com/isbiryatak


Bir bumads advertorial içeriğidir.




22 Temmuz 2013 Pazartesi

Merhaba :)

Nereden başlasam acaba?
Bloguma çok ara verdim. Biraz ara verince geri dönmek de zorlaşıyor sanki... Yazmaktan soğuyor insan :( Siz sakın ara vermeyin.
Allah'a çok şükür yaramaz hiç birşey yok. Herşey yolunda... Merak eden arkadaşlarım olmuş onlara çok teşekkür ederim. İyi ki varsınız... Sağlığım çok iyi merak etmeyin.
Oğlum, bu sene son kez yapılan Seviye Belirleme Sınavına girdi. Sonuç tam beklediğimiz gibi olmasa da idare eder... Tercihlerimizi yaptık, beklemedeyiz...
Bu arada diyet yaptım ve ciddi kilo verdim. Hala da devam ediyorum. Bu da benim çok istediğim bir şeydi ve çok mutluyum o yüzden :)
Bir de eşimle çoktandır hayal ettiğimiz yeni bir ev alma isteğimizi gerçekleştirebiliyoruz artık :)
Buralarda olamadığım bu zaman içinde bendeki gelişmeler böyle... :)
Şimdi de evin dekorasyonu ve taşınma telaşı içine girdik. Tabii Ramazan ayında olmamız sebebiyle biraz yavaş ilerlese de, keyifli ama yorucu işlere devam ediyoruz. Ayrıntılar daha sonra...
Sizler neler yapıyorsunuz? Umarım herkes iyi ve mutludur.
Bir süre daha buralara fazla uğrayamayacağım ama blogumu bırakmaya niyetim yok. Yaptığınız güzel yorumlara teşekkür ederim. Önceki bir iki yazıma yapılan yorumlara da daha sonra özel olarak teşekkür edeceğim. Kusura bakmayın olur mu?
Bir ses vereyim dedim. Özlemişim ya hu :)
Hayırlı ramazanlar.
Kocaman sevgiler...

29 Mart 2013 Cuma

Pamuk Şekeri Gibi Bereler

Güneşi özlediniz mi? Ben çok özledim... Hava hala soğuk. Güneşli günleri özlemle beklerken, bu postu yayınlamak seneye kalmasın diye düşünerek, pamuk şekerine benzettiğim berelerle karşınızdayım :) Örmesi hem zevkli, hem de basit olan bu ör-sök berelerden daha önce de örmüştüm. Bakınız, açıklamalarıyla burada...
Bu sefer annem bir yakınımıza ördü bereleri. Ben de süsledim. Kullanacak kişilerden biri bir genç kız, diğeri de geç kız olmaya yakın. Yani hem cici hem de onlara uygun bir şey olmasını istedik. Kullandığımız ipler yukarıdaki fotoğrafta görünüyor. Yedi numara şiş kullandık. Fotoğraflarda çok belli olmuyor ama, ortadaki Alize marka ip simli. Pembe ve krem rengi iplerin arasına karıştırarak kullandık. Çok hoş bir ışıltı kattı. Kesinlikle tavsiye ederim...

Pembe olana keçeden çiçek yaptım. Fotoğraflarda renk farklıymış gibi duruyor ama neredeyse bire bir aynı renk. 

Çiçeğin ortasına simli ipten tığ ile boncuk yapıp, keçe çiçek ve yapraklarla beraber bereye dikerek monte ettim.



Krem rengi olana ise tığ ile çiçek ördüm. Daha sonra, onu da mı keçeyle süsleseydim diye düşünmeden edemedim :) Fakat annem biri daha sade olsun deyince, bu şekilde bıraktım.

Biz yaptık diye söylemiyorum, ikisi de birbirinden şeker oldular :) Umarım sahipleri de beğenir ve zevkle 
 kullanırlar.

Hafta sonu blog arkadaşlarımla buluşacağım. Yine çok güzel bir gün geçireceğime eminim... 
Herkese bol güneşli, mutlu bir hafta sonu dilerim :)

22 Mart 2013 Cuma

Yeni Oyuncaklarım :)


Bu güzelleri kardeşim Amerika'dan getirdi. Dekoratif mühürleri gösterip, "bunlardan görürsen benim için alır mısın?" demiştim. Tesadüf bu ya, kaldıkları otelin karşısındaki kırtasiyede bulmuş bu mühürleri :) Çok da güzel şeyler almış gelmiş canım kardeşim...
Fiyatları da burada satılanların üçte biri neredeyse... Annemin de Hollanda'ya gitme niyeti var. Ona da, "bana hiç bir şey getirme, her türlü hobi malzemelerini doldur bavula getir" diyorum :) 
Eşimin kardeşi de yarın Çin'e gidiyor. Ondan da mı istesem bir şeyler acaba? Ay! Ayıp bana ama :)

"Daha da unutmam bunları, her gittiğim yerde gözüme çarpar" diyor kardeşim :) Anlayacağınız daha çook stamp gelir bana... Yani inşallah :) 

Bunlar da Tchibo mağazasından aldığım cicilerim. Renkli bantlar için gittim ama diğerlerini de görünce almadan duramadım... 

Bunları aldım ama alamadıklarımda da aklım kaldı :) Deliyim galiba ben :) Daha neler neler olduğunu buradan görebilirsiniz.

Yeni oyuncaklarımla oynamak için sabırsızlanıyorum...
Bu hafta sonu yeğenimin doğum gününe gidiyorum. Benim için mutlu geçecek bir hafta sonu... Sizlere de musmutlu bir hafta sonu dilerim...

8 Mart 2013 Cuma

Kırmızı Tepsi


Yoğunum bu aralar... Canım kızımın doğum günüydü. Annem Samsun'dan geldi. Tatlı yorgunluklar geçtikten sonra, bloguma vakit ayırabiliyorum nihayet. 

Bu kırmızı tepsiyi yapalı epey oldu. Hatta arşivdeydi ama yayınlanmak için sırasını bekliyordu. Kırmızı renge boyadığım tepsiye dekupaj uyguladım. Kenarlarına da fırçanın arkasıyla desen yapmaya çalıştım. Bence sevimli de oldu :)

Bardak altlıklarıyla da takım gibi oldular. Tepsi, çok sevdiğim bir arkadaşıma hediye gitti :) 

Benden şimdilik bu kadar. Bir süre daha buralarda yokum. Annemle vakit geçiriyor olacağım. 
Önceki yorumlara ve bu posta gelecek yorumlara daha sonra tek tek döneceğim.
Bu arada Dünya Kadınlar Günümüz kutlu olsun...
Ben dönene kadar kendinize iyi bakın :)

13 Şubat 2013 Çarşamba

Kadın Dili: Bükçe


Geçenlerde kardeşim (Barış) Facebook'tan bu yazıyı paylaşmıştı. Okurken çok eğlendim ve çok güldüm. Sanırım sebebi, kendimden de bir şeyler bulmamdı. Fark ettim ki, ben de Bükçe dilini kullanıyormuşum :) Çok keyif alarak okuduğum bu yazıyı sizinle de paylaşmak istedim...

Kadın Dili: Bükçe
Oğlum bir hafta sonra evleniyor. Sorumluluk sahibi bir baba olarak ona öğüt vermem gerekiyor. Fakat bunu evde yapamam çünkü annesi ağız tadıyla öğüt vermeme izin vermez, sözü ağzımdan kapıp kendi devam eder. İş yerimden oğluma telefon açtım, “Akşam yemeğini dışarıda birlikte yiyelim.” dedim. Deniz kenarındaki bu şirin lokantada şimdi onu bekliyorum. Geliyor aslan parçası, yakışıklılığı da aynı ben. Yan masadaki kızlar gözleriyle oğlumu süzüyorlar. Bakmayın kızlar, onu kapan çoktan kaptı. Hoş beşten sonra konuya giriyorum.



-Oğlum haftaya düğünün var, bir baba olarak sana bazı konularda yol yordam göstermem gerekiyor. Çocukluğunda suç işlediği zamanlardaki gibi birden bire kızardı. Kerata ne anlatacağımı zannettiyse!



-Baba ben yirmi altı yaşındayım, bazı şeyleri biliyorum artık.
-Ah senin o biliyorum zannettiğin konularda da çok bilmediğin çıkacak ama ben o konulardan bahsetmeyeceğim. Keşke konuşabilseydik ama henüz o kadar modern olamadım.
Rahat bir nefes aldı. Bu arada yemeklerimiz de geldi. Oğlumla şöyle keyif yaparak muhabbet edelim bakalım.

-Kaç dil biliyorsun oğlum sen?

-İngilizce, Fransızca, bir de Türkçe’yle üç dil oluyor.

-Bugün ben sana dördüncü dili öğreteceğim. Dilin adı Bükçe. Kadınlar tarafından kullanılır. Sen buna “kadın dili” de diyebilirsin. Güldü. Güldüğü zaman benim yanağımdaki gibi küçük bir gamzesi var, o ortaya çıkıyor.

-Kadınların ayrı bir dili mi var?

-Tabii ki. Eğer kadın dilini bilirsen bir kadınla yaşamak dünyanın en büyük zevkidir, ama bu dili bilmezsen hayatın kararabilir. O yüzden bir kadınla mutlu olmak isteyen her erkek Bükçe’yi öğrenmeli.

- İyi de niye Bükçe?

-Çünkü kadınlar konuşurken, genellikle söyleyecekleri sözü net söylemezler. Eğip bükerler; onun için dilin adını “Bükçe” koydum.

-“Bükçe zor bir dil mi baba?” diye sordu gülerek.

-Bana bak, çok önemli bir konu ama eğleniyor gibisin, biraz ciddiye al. Bir kadınla mutlu olmak istiyorsan bu dili bilmen çok önemli. Çünkü kadınlar sözü bükerek bükçe konuşurlar sonra da senin sözün doğrusunu anlamanı beklerler. Felsefesini anlarsan kolay, anlamazsan zor. Mesela Çinli bir karın var, sen karına sürekli Fransızca “seni seviyorum” diyorsun ama karın hiç Fransızca anlamıyor. Fransızca “seni seviyorum” un onun için bir anlamı yoktur. Ona Çince seni seviyorum dediğinde seni anlayabilir.

-Tamam baba, haklısın ciddiyetle dinliyorum. Peki, sence kadınlar neden bizimle aynı dili konuşmuyorlar, söyleyeceklerini direkt söylemiyorlar ?

-Bence bir kaç sebebi var. Birincisi, duygusal oldukları için, hayır cevabı alıp kırılmaktan korktuklarından sözlerini de dolaylı söylüyorlar. İkincisi, kadınlar dünyaya annelikle donanımlı olarak gönderildikleri için onların iletişim yetenekleri çok güçlü.

-Bu konuda biz erkeklerden bir sıfır öndeler yani?

-Ne bir sıfırı oğlum, en az on sıfır öndeler. Düşünsene, henüz konuşmayan, küçük bir çocuğun bile yüz ifadesinden ne demek istediğini hemen anlıyorlar. İşin kötüsü kendileri leb demeden leblebiyi anladıkları için biz erkekleri de kendileri gibi zannediyorlar. Onun için leb deyip bekliyorlar. Hatta bazen, leb demek zorunda kaldıkları için bile kızarlar. “Niye leb demek zorunda kalıyorum da o düşünmüyor?” diye canları sıkılır.

-Biz de bazen Canan’la böyle sorunlar yaşıyoruz. “Niye düşünmedin?” diye kızıyor bana.

-Kızarlar oğlum, kızarlar. Kadınlar ince düşüncelidirler, detaycıdırlar, küçük şeyler gözlerinden hiç kaçmaz. Bizim de kendileri gibi düşünceli olmamızı beklerler, fakat erkekler onlar gibi değil. Biz bütüne odaklıyız, onlar detaya. Beyinlerimiz böyle çalışıyor.

-Ne olacak baba o zaman, yok mu bu işin çaresi?

-Var dedik ya oğlum, Bükçe’yi öğreneceksin, bunun için buradayız. Hazır mısın?

-Hazırım baba.

-Bükçe bol kelime kullanılan bir dildir. Biz erkeklerin on kelime ile anlattığı bir konu, Bükçe’de en az yüz kelime ile anlatılır. Dinlerken sabırlı olacaksın. Mesela karın o gün kendine elbise aldı, diyelim. Bunu sana “Bugün bir elbise aldım.” diye söylemez. Elbise almak için dışarı çıktığından başlar, kaç mağazaya gittiğinden, almak için kaç elbise denediğinden, indirimlerden, yolda gördüğü tanıdıklarından, alırken yaptığı pazarlıktan devam eder ve sana kocaman bir hikaye anlatır.

-Hikaye dili yani?

-Aynen öyle. Sen akıllı bir erkek olarak ona asla, “Hikaye anlatma, ana fikre gel, kısa kes.” demeyeceksin. Böyle bir şey dediğinde bittin demektir. İster öyle de, istersen “seni sevmiyorum.” de. İki durumda da “seni sevmiyorum” demiş olacaksın.

-Ne alakası var baba “seni sevmiyorum” demekle “kısa anlat” demenin?

-Çok alakası var. Kadınlar dinlenmedikleri zaman sevilmediklerini düşünürler.

-Bu önemli. Bükçe’de dinlemek sevmektir diyorsun.

-Aynen öyle. Devam edelim. Bükçe ima dolu bir dildir. Kadınlar konuşurken bir şeyler ima etmeyi severler. Biz erkekler de imalı konuşuyoruz diye düşünürler ve gözlerimizle onlara ne demek istediğimizi çözmeye çalışırlar. Oysa erkeklerin ima yeteneği pek gelişmemiştir. Bizim kastımız söylediğimiz şeydir.

-Geçen hafta Canan bana “Bir kaç kilo daha versem gelinliğin içinde daha iyi duracağım.” dedi. Ben de “Böyle de iyisin.” dedim. Canı sıkıldı, bir kaç saat surat astı. “;Neyin var?” diye sordum. “Hiçbir şeyim yok.” dedi. Sence nerede hata yaptım?

-“Böyle de iyisin” derken o “de” ekini orada kullanmamalıydın. Canan bunu şöyle anlamıştır. “Böyle de fena sayılmazsın, eh işte, idare edersin ama tabi daha da iyi, daha da güzel olabilirsin.”

-Peki ne demem gerekiyordu?

-Şunu hiç unutma. Kadınlar kendileri ile ilgili, giysileri ile ilgili ya da aileleri ile ilgili bir soru soruyorlarsa, kesinlikle iltifat bekliyorlardır. Es kaza eleştirmeye kalkarsan yandın. Bunu hiç unutmazlar. O gün “Hayatım sen zaten Çok güzelsin, kilo vermeye falan bence ihtiyacın yok.” deseydin, günün zehir olmazdı. 
-Yani diyorsun ki bir kadın her daim güzeldir, her giydiği yakışır ve her kadının annesi bir hanımefendi, babası da beyefendidir. Bana ne yaparlarsa yapsınlar.

-Aferin oğlum, çok hızlı anlıyorsun bana çekmişsin. Kadının, kendi anne babasıyla sorunu olsa, kendi eleştirir ama asla senin eleştirmeni kabul etmez. Bunu kendine hakaret olarak alır.

-Ve asla unutmazlar, değil mi?

-Aynen öyle. Yıllar once annene, annesi için “Biraz cimri.” demiştim. Hala “Sen benim annemi sevmezsin.” der ve annesi bize bir şey aldığında gözüme sokar, en çok göreceğim yere koyar.

-Hadi o konularda dilimi tutarım da, şu ima işini çözmek zor geldi.

-Zor gibi ama biraz gayret edersen çözersin. En önemlisi imaları anlayacaksın ama “Sen şunu mu demek istiyorsun?” diye asla yüzüne vurmayacaksın.

-Anladım. Anlayacaksın ama anladığını belli etmeyeceksin. Buna şöyle de diyebiliriz. O beni iğnelediğinde “Niye bana iğne batırıyorsun?” Diye sormayacağım, o iğneyi ben kendi kendime batırmışım gibi yapacağım.

-Güzel ifade ettin oğlum. Mesela dün öğlen annen beni aradı. “Akşama tok mu geleceksin?” diye sordu. Beni biliyorsun akşam yemeklerinde hep evdeyimdir. Kırk yılda bir dışarıda yerim onu da haber veririm. Tabi ben hemen anladım annenin ne demek istediğini. “Tok gel, yemekle uğraşmak istemiyorum” demek istiyor. Anladım ama tabi “Ne demek istiyorsun?” demedim.

-Dün çok yorulmuştu baba, düğün alışverişine çıkmıştık.

-Bunun pek çok sebebi olabilir. Yorulmuş olabilir, bir kabul gününden tok gelmiş olabilir, bin beş yüzüncü diyetine başlamış ve o gün yemekle uğraşmak istemiyor olabilir. Ama bunu biz erkekler gibi kısa yoldan “Canım benim karnım tok, sen de dışarıda bir şeyler ye, ya da yorgunum, gelirken bir seyler getir yiyelim.” demez. Sanki böyle derse, iyi ev kadını rütbesi tozlanacak, mevki kaybedecek. İlla Bükçe anlatacak, asık bir yüzle karşılaşmamak için senin de anlaman gerekiyor. “Hayır, evde yiyeceğim ama istersen hazır bir şeyler alıp geleyim, ne dersin?”dedim. “Tamam.” dedi. Döneri sever biliyorsun, dün eve giderken, ekmek arası döner yaptırdım. Onun dönerini de porsiyon yaptırdım. Bunu düşündüğüm için ayrıca sevindi. O da diyette, düğünde daha zayıf görünme derdinde bu sıralar.

-Bu Bükçe’de kısa konuşma yok mu baba?

-Var ama yerinde olsam hiç tercih etmezdim. Kadın konuşmuyorsa ya da kısa konuşuyorsa kesin ciddi bir sorun var demektir. Mesela baktın canı sıkkın, soruyorsun, “Neyin var?” diye. “Hiçbir şeyim yok.” diyorsa, aman bir şeyi yokmuş diye bırakma. Yoksa az sonra, çok ilgisiz olduğundan yakınarak, ağlamaya başlar.

-Bükçe’de “Hiçbir şey yok.” demek “;Çok şey var, benimle ilgilen.” demek oluyor, o zaman.

-Evet. Biz erkekler “Bir şey yok.” diyorsak ya gerçekten bir şey yoktur, sadece başımızı dinlemek istiyoruzdur ya da bir şey vardır ama; “Şu anda konuşacak bir şey yok.” diyoruzdur. Her ikisinde de konuşmak istemiyoruzdur. Ama kadınlar ilgiyi sevgi olarak gördükleri için “Bana değer veriyorsan, ilgilen ki anlatayım.” demek istiyordur. Çok nadiren gerçekten anlatmak istemiyor olabilir, o zaman da fazla üstüne varıp bunaltmayacaksın tabi.

-Bir arkadaşım da “Kadınların ‘Peki.’ demesi tehlikelidir” demişti.

-Doğru. Bir kadının ağzından çıkan kuru bir ‘peki’, ‘olur’, ‘tamam’ her zaman tehlikelidir. Bu Bükçe’de “Şimdi tamam diyorum ama acısını daha sonra çıkaracağım.” demektir. Sana en kısa zamanda kesin bir ceza keser. Fakat pekinin yanında “Peki canım, olur hayatım” gibi bir hoşluk ekliyorsa korkmaya gerek yok.

-Zor bir dil baba.

-Yok yok gözün korkmasın, her yabancı dil gibi. İlk başlarda biraz çalışacaksın, pratik yapacaksın, bazen hatalar yapacaksın, dikkat edeceksin sonra otomatiğe bağlanırsın. Kolay yanı şu; senin bükçe konuşman gerekmiyor. Dili anlaman yeterli.

-Anlamak da pek kolay değil ama.

-Korkma, o kadar zor değil. En önemli kuralları ben sana öğretiyorum zaten. Devam edelim. Kadınlar istediklerini söylemek zorunda kalınca, düşünemediğimiz için biz erkeklere kızarlar ve konuşurken suçlayarak konuşurlar; fakat suçladıklarının farkında olmazlar. Sitem ediyoruz zannederler.

-Nasıl yani?

-Mesela, karın sana “Ne zamandır dışarı çıkmadık.” derse bunu suçlama olarak üstüne alma, canı seninle gezmek istiyordur, bunu sen düşünüp teklif etmediğin için kalbi kırılmıştır. Maksadı seni suçlamak değildir. “Daha geçenlerde gezmeye gittik.” gibi bir savunmaya girme. “Tamam canım haklısın, ben de istiyorum, en kısa zamanda gideriz.” de, konu kapanır.

Tabi ilk fırsatta da sözünü yerine getirirsen iyi olur.

-Küçük ama önemli detaylar.

-Aynen öyle. Mesela karın “Üşüdüm.” diyorsa, “Üstünü kalın giy.” demeni ya da kombiyi açmanı değil, ona sarılmanı istiyordur.

-Keşke okullarda öğretselerdi biz erkeklere Bükçe’yi. Ne kadar erken başlasak o kadar çabuk kavrayabilirdik belki.

-Haklısın, aslında ben de sana öğretmek için geç kaldım. Neyse zararın neresinden dönülse kardır.

-Not mu alsaydım… Epeyce detayı varmış dilin.

-Sen bilirsin oğlum, unutacaksan al. Keşke ben de not alıp gelseydim. Umarım sana eksik öğretmem. Şimdi aklıma geldi. Kadınların en nefret ettiği sözcük “Fark etmez.”dir. “Fark etmez”i kadınlar “Hiç umurumda değil, ne yaparsan yap.” diye anlarlar.

-En değerli sözcük nedir?

-Sen bil bakalım.

-“Seni seviyorum.” herhalde.

-Evet, kadınlar “Seni seviyorum.” sözünü sık sık duymak isterler. Biz erkekler “;Söylemiştim, zaten biliyor.” diye bu konuda gaflete düşmemeliyiz.

-Bükçe sadece konuşma dili midir baba? Bunun bir de davranış dili var gibi geliyor bana.

-Zekan kesinlikle bana çekmiş. Ben de tam ona geliyordum. Davranışlar da çok önemli tabii. Kadınlar küçük şeylere önem verirler. Akşam ona sarıl, televizyon izliyorsan sarılarak izle. Gündüz onu düşündüğünü ifade etmek için kısacık da olsa bir mesaj gönder, küçük sürprizler yap. O yemek hazırlarken ona yardım et, salata yap, çay demle.

-Akşam gelip sırt üstü yatmak yok yani.

-Gözünde büyütme. Sayınca çok şey gibi görünüyor ama aslında bunlar zaman alacak, zor ve masraflı şeyler değil. Sen bu küçük şeylere dikkat et, zaten karın sana paşa gibi davranır, seni yormaz. Bir erkek bu küçük şeylere dikkat etmezse zamanını karısıyla büyük kavgalar yaparak geçirir. Sevgiyle geçirmek varken niye kavgayla geçiresin ki? Kadınlar çok vericidir ama, eğer sen hep alıp hiç vermezsen, bir gün birden patlarlar. Küçük küçük alırlarsa, büyük büyük verirler.

-Tamam baba, bunlara dikkat edeceğim.

- Garson yemek tabaklarını kaldırırken oğlumun telefonu çalmaya başladı. Belli ki nişanlısı arıyor, konuşmak için deniz kenarına doğru adımlamaya başladı. Az sonra geldi.

-Baba çok teşekkür ederim. Bükçe’yi anlamaya başladım. Canan aradı. “Salonun perdeleri ne renk olsun karar veremedim, yarın birlikte mi baksak?” dedi. Tam “Fark etmez, sen seç.” diyecektim ki bunu senin söylediğin gibi “Ev de perde de umurumda değil.” gibi anlayacağı aklıma geldi. “Tabii canım, istersen birlikte bakabiliriz ama ben senin zevkine güveniyorum, sen seç istersen.” dedim, çok mutlu oldu. Kendi seçecek.

-O zaten perdeyi çoktan seçmiştir de kadınlar illa yaptıklarını onaylatmak isterler. Birlikte de gitsen o seçtiği perdeyi almak isteyecektir. Biz erkekler onların ne demek istediklerini anlarsak, işlerden kolay sıyırırız.

-Baba tekrar teşekkür ederim. Bu iyiliğini hiç unutmayacağım. Bana Bükçe’yi öğretmeseydin halimi düşünmek bile istemiyorum.

-Şanslısın oğlum. Benim seninki gibi bir babam yoktu. Bunları deneye yanıla öğrenmem yıllarımı aldı. Sen yine iyisin, hazıra kondun. Güle güle kullan, isteyene de öğret, herkes de güle güle kullansın. Kullansınlar ki yüzleri gülsün.

Kaynak: Sema Maraşlı’nın Eşimle Tanışmayı Unutmuşuz kitabından…”

Sevgililer günü sebebiyle kalplerden öğk gelmiş olabilir ama, ben seviyorum kalpleri. Bunları da keçeden kestim. Şimdilik ne olacakları meçhul ama ben bir şey yaparım ki bunlardan :)

 Sevgililer gününüz kutlu olsun...

31 Ocak 2013 Perşembe

Kokoş Kedili Taç


    ..../\„,„/\ εїз ~
...( =';'=)...
.../*♥♥*\...
    ...(.|.|..|.|.).......

Karne tatilimiz sıkıcı geçiyor. Samsun'a gidemedik. Oğlumun dershanesi ve İngilizce kursu devam ediyor. Sonraki hafta tatile giriyor ama o zaman da tatilin sonu yaklaştığı için, sanırım yine de gidemeyeceğiz :( 
Neyse ki karneler çok güzel, yani emeklerimizin karşılığını alıyoruz. Ve bununla teselli buluyoruz...
 Kızımla daha fazla vakit geçiriyoruz. Her zaman olduğu gibi bu ara en sık duyduğum cümle "anne canım sıkıldı" oluyor :) Geçen gün de, salonun ortasına Ben Bilmem Eşim Bilir programındaki gibi  parkur kurmaya kalkınca, gönüllü olarak onunla faaliyet yapmayı teklif ettim. Blogumu önceden takip edenler bilirler, kızımla başladığımız faaliyetlerin sonunda, kendimi onun yapacağı işi yaparken ve onu da televizyon seyrederken bulurum :) 
Bu sefer de pek farklı olmadı :) Hatta kızım sadece malzemeleri getirmek ve nasıl yapacağımız hakkında fikir vermekten başka bir şey yapmasa da, hem salonun dağılmasını engellemiş oldum, hem de güzel vakit geçirmiş olduk :) 
Tacına çiçek mi yapalım, kalp mi diye sordum. Cevabı direk "kedi" oldu :) Kediyi çizdik, kestik, sonra süslemeye başladık. Kedinin başına bir fiyonk kesip yapıştırdık. Çünkü mutlaka "kız kedi" olması gerekiyordu :) Gözlerini yapıştırdık. İpe düğüm atarak burnunu ve bıyıklarını oluşturduk. Onu da yapıştırdık. Sonra "biraz daha renkli olsun" dedi ve benekli kedi yapmak istedi. O kadar küçük benekleri nasıl muntazam keseceğimi düşünürken, aklıma kağıt delme aleti geldi. Ve evet, benekleri o aletle hazırladım :)  Benim minik Sizzix makinem :)
Tasma da yapmalıydık elbette... Ama kırmızı mı olmalıydı, yoksa gümüş mü? Ben her şekliyle nasıl göründüğünü gösterdim. En sonunda, gümüş tasmalı ve beneksiz olmasına karar verdi :) Bence de en sevimli hali oydu... Gözlerini ve tasmasını, kıyafetleri süslemek için kullanılan, ısıyla yapışan boncuklarla yaptık. Fakat biz yapıştırıcı kullandık.
Kedinin kalıbını, sevgili Serpil ablamdan aldığım, kedili broşdan çıkardık. Pembe kedi broşum da çok cici değil mi? 
Kedili taç Pati'ye de takılmasa olmazdı :) Aslında Pati'nin neler çektiğini, ay pardon değişik hallerinin olduğu bir post hazırlasam çok hoş olurdu. Eminim çok gülerdiniz... :):):)
Kızım, kedili kıyafetlerini giyerek bana poz verdi. Sonuç olarak günü kurtardık ve ikimiz de mutlu olduk...  Sanırım tatil bitene kadar değişik çalışmalarımız olacak gibi. Yandım yani ben :)


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...