Hayal gücü ve yaratıcılık, bilgiden daha önemlidir. Bilginin sınırı var, ama hayal gücü tüm evreni kucaklar...
A. Einstein

28 Ekim 2010 Perşembe

Cumhuriyet Bayramı Kutlu Olsun Bizlere


CUMHURİYET
Gönül verdik,
Sana erdik,
Ey  hürriyet,
Cumhuriyet!

Canımızsın,
Şanımızsın,
Ey hürriyet,
Cumhuriyet!

ALİ OSMAN ATAK

Kızımın okulda öğrendiği Cumhuriyet şiiri...
29 Ekim Cumhuriyet Bayramı hepimize kutlu olsun.



26 Ekim 2010 Salı

17 Ekim 2010 Pazar

Yakma Çiçekler

 Kenarlarını yakarak yaptığım bu çiçeğimi, şeker gibi  küçük bir hanıma hediye ettim. Kendim bu kadar büyüğünü takamıyorum ya, o yüzden ona, kocaman çiçekli bir saç bandı yaptım :)  Uzun, dümdüz saçlarına yandan taktı ve çok yakıştı...

Cansu'nun başındayken fotoğraflamadığıma üzüldüm. Güle güle kullan Cansu'cum.




Siyah gülü ise eşimin kardeşi için yaptım. Kendisi tangoyla ilgilendiği için, ona böyle bir aksesuar yapmak istedim. Bu sefer arkasına ince lastik yerine siyah, organze kurdele diktim. İster saçına, topuzuna takabilir, isterse, boynuna bağlayabilir. 

Güle güle kullan Özlem'cim, canım görümceciğim :) (hiç sevmiyorum bu kelimeyi de...)

 Hani lastik takmamıştın, diyeceksiniz biliyorum. Ama bunu da kızıma yaptım. Daha doğrusu yapmak zorunda kaldım :) Halasını örnek aldığından, illa ona da yapmamı istedi. Oysa daha önce ona bu saç bandından yapmıştım. Aslında laf aramızda iyi de oldu. Arada ben de kullanıyorum :)




  Nasıl yaptığıma gelince; tül veya organzeyle çok güzel oluyor. Kalın kumaşlarla da denedim, o da daha farklı duruyor.  Kumaşımızdan, büyükten küçüğe doğru, çeşitli boylarda daireler kesiyoruz. Daha sonra kenarlarını muma tutarak, biraz yakıyoruz. Aslında "yakma çiçek" dense de tam anlamıyla yakmıyoruz elbette. Daireleri mumun üzerine oldukça yukarıdan tutup, kenarının hafifçe büzüşmesini sağlıyoruz. Aslında "mumla yapmayın, is oluyor" diyenler de var. Fakat ben böyle bir sorunla karşılaşmadım.Bütün dairelerin kenarlarını yaktıktan sonra, sırasıyla istediğimiz kadar üst üste koyup, dikiyoruz. Ortasına da boncuk dikiyoruz. Çiçeğimiz hazır oluyor böylece. Her yerde kullanılabilecek zarif çiçeklerimizin yapımı bu kadar basit işte :) Hepinize kolay gelsin.
*Aman ellere ve çocuklara dikkat!...
Not: Fotoğrafları biraz abartmış olabilirim, sonuçta üç tane çiçek ama, kıyamadım çektiğim fotoğraflara... Öyle güzel görünüyorlar ki... Üstelik hepsi bu kadar da değil :)


14 Ekim 2010 Perşembe

Kedicik

Bu şirin kediciği sevgili Uzman amatör ördü. Onun buradaki yazısına yorum yapınca bana, daha doğrusu kızıma hediye etmek istemiş. Sonra bu yazısına beni eklemiş, ama benim gözümden kaçmıştı.  Aradan epey  bir zaman geçtikten sonra gördüm yazısını. Aslında kediciği göndereli de çok zaman olmuştu ama fotoğraf makinem bozuldu, eşim yurt dışına gitti geldi, çocuklar okula başladı derken bu zamana kaldı.

Kediciğin yanına benim için de bu şirin küpeleri eklemiş. Çok teşekkür ederim. Kızım kediyi görünce çok sevindi. Ben aslında bu yüzsüz halini beğensem de, Lara yüz yapmam konusunda ısrarlı :)


Kızım da teşekkür ediyor Uzman'cım...

10 Ekim 2010 Pazar

Ben 12 Yıldır Bu Adamı Seviyorum...

 
 10. 10. 1998 - 10. 10. 2010 


Bir Eşi Olmalı İnsanın!!!

Bakarken yüreğinin kabardığı,
Gözlerinden gözlerine yüreğinin aktığı...
Aşık olduğu bir eşi olmalı!
Sabah gözlerini açtığında,
Yanında olduğunu görüp,
Şükürler etmeli Yaradana.
Koklamalı saçlarını 
Uyuyan eşine şefkatle bakıp,
Usulca dokunmalı yüzüne.

Bir eşi olmalı insanın!!!

Varlığını hissedebilmek için.
Parmakları titremeli, incitirim korkusuyla.
Sürekli çağlayan bir pınar olmalı gönlü...
Kramplar girmeli midesine,
Onsuzluk aklına geldikçe!

Bir eşi olmalı insanın!!!

Rüzgar onun kokusunu getirmeli,
Yağmur O’nun sesini.
Elleri yanmalı ellerini tutabilmek için.
Akşam onu görecek diye, pırpır etmeli yüreği.
Kelebekler gibi olmalı insanın kalbi.
Ayakları birbirine dolaşmalı heyecandan, eve dönerken eşi.
Beklemek asırlar gibi uzun gelmeli.
Gelişi ile sonsuz bir nur dolmalı içine.

Bir eşi olmalı insanın!!!

Yüzüne baktığında, konuşmadan anlamalı derdini,
Tasasını, öfkesini, sevincini, coşkusunu...
Güven duymalı, herşeyiyle.
Başını göğsüne koyup, huzurla uyuyabilmeli,
Tüm düşüncelerinden arınmış olarak.
Babası, abisi, arkadaşı, dostu, sırdaşı, anası, çocuğu olmalı...
Şımarabilmeli yanında. 
Kıskanılmalı zaman zaman da...

Bir eşi olmalı insanın!!!
 
Sabah yolcularken işine, içi acımalı,
Daha yollarken özlemeye başlamalı.
Seni şimdiden özledim!!!

Bir eşi olmalı insanın!!!

Akşam dönüşünü beklemeli sabırsızlıkla.
Gözleri yollarda kalmalı,
Ve kapıyı çalmadan açmalı...
Aşkla karşılamalı,
Hasretle sarılmalı boynuna,
Özlemle koklayıp, öpmeli,
Yıllarca uzak kalmışçasına!

Bir eşi olmalı insanın!!!

Her günü bir başka güzel olmalı yaşamın,
Bir başka özel, bir başka soluklanmalı her anında.
Verdiği hiç bir şeyin yeterli olmadığını düşünüp, kahrolmalı,
Daha fazla ne yapabilirim diye düşünmeli.

Bir eşi olmalı insanın!!!

Cennetten köşe almışçasına
Sevdiği, sakındığı, bakmaya kıyamadığı...
Her bir hücresinden aşkın fışkırdığı,
Çölde okyanusu yaşadığı bir eşi olmalı insanın!!!


Ben seni ölene dek seveceğim boş laf!!! 

Ben seni sevdikçe ölmeyeceğim...

CAN YÜCEL

Bugün benim için çok anlamlı... Eşimle "eş" olalı 12 yıl olmuş... Tarih olarak da çok özel 10.10. 2010 :) Nice mutlu yıllarımız olsun diliyorum kendimize :)
Eşimle ilgili duygularımı anlatmıştım daha önce burada.  Ve hala aynı fikirdeyim :)  

Eşime Not: Hediye istemiyorum ama bazı hoşluklar bekliyorum... Yapmazsan, buraya yazacağım. Belkide küsüp bir daha ben de yapmayacağım, ona göre...

Okuyucuya Not: Umarım tehdit işe yarar, çünkü "ben romantik değilim" deyip sıyrılıyor işin içinden :)

 

8 Ekim 2010 Cuma

Peçetelerim Çok Güzeller :)

Bir önceki yazımda demiştim ya, çok güzel bir gündü diye. Ece Aymer'in yanından ayrıldıktan sonra eve gelince, günümü daha da güzelleştiren bir paketle karşılaştım. Sevgili Funda blogunda, üç kişiye, seçtiği peçetelerden göndereceğini yazmıştı. Çekilişi de 10.10.2010 tarihinde yapacağını yazınca, ben de o günün benim evlilik yıldönümüm olduğunu, ve o sebeple de peçetelere benim de talip olduğumu yazmıştım :) Funda da beni utandıracak bir hareketle, adresimi isteyip bana o peçetelerden göndereceğini yazdı. Nasıl mutlu oldum anlatamam. Sanırm bana elindeki bütün peçetelerden göndermiş. Her biri o kadar güzel ki, nasıl kıyıp da kullanacağım bilmiyorum :)

Ben evde olmadığımdankomşumalmış kargoyu, dolayısıyle onun evinde açtım paketi. Funda'yla hiç tanışmadığımızı söyleyince o da şaşırdı... Gönderdiklerinin yanında, ağzımı kulaklarıma getiren, zarif bir karta yazılmış güzel notu vardı. Benim için çok anlamlı...


 Funda'cım, çok teşekkür ederim. Yolum sizin o taraflara düştüğünde, mutlaka yanına geleceğim. Evlilik yıldönümü  hediyemi ilk senden aldım :) Gerçi kocada henüz bir hareket, bir telaş yok :) 
Bu arada Çin'den gelen ganimetleri merak ediyordun ya, daha çok çocuklara olduğundan yayınlamadım. Ama  senin için yayınlayacağım. Hele bir çin çayı takımı var onu mutlaka fotoğraflamam lazım.

Henüz geç değil, hadi bakalım siz de bu cici peçetelerden kazanabilirsiniz. İşte burada...

Seviyorum blog arkadaşlarımı yaa...


6 Ekim 2010 Çarşamba

Favori Atölye Ziyareti

Dün bir çok şey oldu. Benim için olağan günlerden biri değildi. Önce, yaptıklarını örnek aldığım, bir çok konuda ilham kaynağım olan, sevgili Ece Aymer ile tanışma fırsatı buldum. Kendisi İstanbul'a geldi ve gelmişken, bizlere de bir gününü ayırma nezaketini gösterdi. Blogundaki yazılarından ve Kanal B'deki programdan tanıdığım kadarıyla kendisi hakkında hiç yanılmadığımı anladım. Bizlerle bütün bildiklerini tüm sevecenliği ve güler yüzüyle paylaştı. Bitmek bilmeyen sorularımıza, sabırla ve sıkılmadan cevap verdi. Hiç oturmadı, çok yoruldu ama o narin sıcacık ses tonu hiç değişmedi... 
Çocuklarım okuldan döneceği için, aklım orada kalarak erken ayrılmak zorunda kaldım. Çıkarken, atölyenin sahibi Şermin Hanım'a  teşekkür bile edemeden ayrıldım. Öyle hoş bir insan ki, onu tanıdığım ve şirin atölyesini gördüğüm için de çok mutlu oldum. Tekrar ziyarete gideceğim. Fakat bu sefer unuttuğum kek sözümü de tutarak...

Sherry Wood Art

İsteyenler çalıştı, isteyenler sadece izledi. Cam kavanozlar boyanıp, üzerine hamurla kabartma yapıldı. Ahşap bir kutu boyandı ve yine hamurla kabartılarak boyut verildi. Bir tablo da mumla eskitme yöntemi ile boyandı. Ben sonuna kadar kalamadığımdan çalışmaların son halleri yok malesef.

Fotoğrafın sağında sevgili Duygu teyzemiz görünüyor, elindeki makasa söylene söylene dekopaj kağıtlarını kesiyor. 

 Herkes çalışırken... 
Burada, hamurlar açılıyor, kağıtlar yapıştırılıp, kretuvar ile kesiliyor.

Sevgili Fidoş ile de orada tanışma fırsatı bulduk. Kendim gibi birileriyle birlikte olmak çok hoştu. Tek derdimiz, o boyanın adı neydi... sen onu neyle boyadın... hangi vernikle yapalım... :)

Zeynep Hanım da (mavi gömlekli), Ece Hanım'ın elindeki sevimli bebek hediyelerini yapıyor. O çiçek gibi görünen şeyler, aslında giyilebilir bebek kıyafetleri. Fikir ve uygulama çok hoş. Sitesinin adını alamadığım için yazamıyorum. Kendisi bana bildirirse eklerim buraya...

Ekleme: Zeynep Hanım bana mail atıp adresini bildirdi. Buyrunuz...



 
Ece Hanım, kumaşın üzerine yaptığı transferi gösteriyor ve yine sorulara cevap veriyor.


Ece Hanım, iyi ki geldiniz, iyi ki sizi yakından tanıdım. Geldiğiniz ve bu güzel günü yaşattığınız için çok teşekkür ederim. Yine bekleriz, sık sık gelin :) Kitabınızı da sabırsızlıkla bekliyoruz.

Şermin Hanım, atölyenizi bize açtığınız, güzel karşılamanız ve ikramlarınız için çok teşekkürler.

Sevgili Zeynep Bayram, Fidoş, Sibella, Gamze, Duygu teyze, Pınar, Rimma ve adını hatırlayamadığım diğer arkadaşlar, her birinizi tanıdığıma çok sevindim.

Çok az fotoğraf çektiğim için kızdım kendime. Ece Hanım ile de yok fotoğrafımız.  Son anda Ece Hanım'ın atölyesi için işlediğim havluyu bile vermeden ayrılacaktım neredeyse. Onun da fotoğrafı yok :( Zaten heyecandan mıdır bilmem, telefonumu bile evde unutmuştum. 

Bu fotoğraf ben ayrıldıktan sonra çekilmiş. Ece Hanım'ın blogundan arakladım :)

Neyse, atölyeden bazı alışverişler yapıp, Ece Hanım'ın getirdiği dekopaj kağıtlarından da alıp eve döndüm.  Evde de beni çok hoş bir sürpriz bekliyordu... Onu daha sonra yazacağım ama, her ne kadar tanışmasak da seviyorum blog arkadaşlarımı...

Bu sabah da annemi Samsun'a yolcu ettik. Annesiz kaldım yine :( Aslında kadıncağız evine kaçtı. O kadar çok çalıştırdım ki onu, gitsin dinlensin bari :)

Ben bu yazıyı hazırlarken Ece Hanım Ankara'ya dönmüş, yazısını bile yazmış...

Ekleme: Bu fotoğrafı Fidoş çekip blogunda yayınlamış. Madem deşifre oldum, kendi blogumda da olsun istedim :) Buyrun efendim bu ben...




2 Ekim 2010 Cumartesi

Mutlu Peri :)


 Bugün böyle gezmek istiyorum. Eşim bu sabah iş için gittiği Çin'den döndü, 15 günlük ayrılık sona erdi, çok mutluyum :)


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...